Gülden Bülbüllere 4-12

Cenabı Hak “Vele neblüvenne küm bişeyin minel havfi velcûi venaksin minel emvali velenfûsi vessemerât.” bu ayette buyuruyor. Biz kulumuzu havf ile korku ile mallarını, canlarını ürünlerinin azalmasıyla imtihan ederiz. Şimdi bizim burada anlayacağımız, dikkat edeceğimiz, kabul edeceğimiz demek ki bu maddi zararlar bize zarar değil. Maddi zararlara sabredersek bu zararlarla bundan bir imtihan vermiş oluyoruz. İmtihanı kazandıysak Allah'ın bize büyük bir ikramı olacak.

Ne olacak Allah'ın ikramı bize?

Cenneti.

Daha başka büyük bir ikramı, cennetten büyük ikramı var mıdır?

Vardır.

Sade cennetine de aldanıp kalmayalım. Çünkü Yunus Emre ne buyurmuş?

Sensin benim canım canı

Sensiz kararım yokturur

Yani hiçbir yerde ben sensiz duramam. Sen benim canımın içinde cansın, sen olmazsan ben hiç duramam. Zaten öyle, insan bir saniye yaşayamaz. Eğer Allah'ın bir kuvveti, kudreti olmasa, muhafaza hafız ismi olmasa, esirgeyici koruyucu sıfatları olmasa, insan nasıl yaşayacak?

Yaşayamaz, bir saniye yaşayamaz.

Sensin benim canım canı

Sensiz kararım yokturur

Cennette sen olmazsan

Vallah nazarım yokturur

Bak yemin de ediyor, sen cennette olmazsan ben o cenneti istemem. Demek ki Allah'ın kula ikramı sade cennet değildir. Ama ekseri çoğu cennete meftunlardır, cennete âşıklardır, cenneti isterler. Ama cennetten geçenler var, cenneti istemeyenler var. Niye diyor ki benim sevdiğim olmazsa ben ne yapacağım cenneti? Öyle.

Şimdi bunun zahirde bir misalini verecek olsak: Hani bu aşk-ı mecaza yakalananlar olmuş ve yine olurlar da. Diyelim bir kimse bir genç kıza öyle bir sevgi ile bağlanmış, öyle sevmiş ki dünyayı verseler artık o hiç dönüp bakmıyor. Külçeyle altın dökseler oraya hiç bakmaz. Sevdiği bir tarafta, altın da külçeyle bir tarafta ve

―Ya bu altını alacaksın ya da bu sevgiline bir defa bakacaksın, deseler. Der ki,

―Ben o altını almıyorum, bir defa ona bakacağım.

Böyle bir aşka tutulmuş bir insanı, sevdaya kapılmış bir insanı en lüks bir daireye koysalar o dairede rahat eder mi? Mümkün değil edemez. Orası sanki ona hapishane olur, zindan olur. Ama sevdiği ile beraber bir gecekonduda oturduğu zaman zanneder ki apartmanda oturuyorum. Şimdi bu öyle demiş,

Sensin benim canım canı

Sensiz kararım yokturur

Cennette sen olmazsan

Vallah nazarım yokturur

Bizim elimizde mevcut olan  Divan(Salih Baba) var. Orada çok hakikatli sözler vardır. Hep ayet, hadis mealleri. O da ne diyor?

Gece gündüz kılaram zârı leylî        

Meni kıl mahrem-i esrârı leylî          

Beni senin sırrına, esrarına mahrem kıl diyor.

Menem Mecnûn senin hüsnüne hayrân

Benim Mecnun, senin hüsnüne güzelliğine Mecnun gibi hayran olmuşum.

Menem Mecnûn senin hüsnüne hayrân

Dilemem senden özge yârı leylî

Ne noksân erişir hüsnüne bilmem

Cemâlin eylesen izhârı leylî  

Yani senin neyin eksilecek? Niye gizliyorsun cemalini? İzhar et, görsünler, diyor. Başka bir kelamda da deniliyor ki,

Cemâlin şem'ine müştâk olanlar       

N'eder cennetteki ebrârı leylî

Senin cemaline âşık olanlar cennetin varlığını, köşkünü, sarayını ne yapacaklar, istemezler.

Evet, öyleyse bakın efendiler Allah bu nimeti bize nasip etmiş, bizim arzumuz sade cennet olmasın. Tabiî evvel o da olacak. Ama tabiî Allah'ın cemal sıfatını kazanacak olursak eğer evvela cenneti kazanacağız. Cemal sıfatı cennette tecelli edecek ama cennete girenlerin hepsine tecelli etmez. Cennetin makamları var. Cennette birden başlıyor yüze kadar makam vardır. Bu makamlar hep birbirinden farklıdır. Bu da dünyada insanların kazancına bağlıdır. Hangi makamı kazanmışsa dünyada kazanır.

Ama işte maşuklar öyledir. Onun için bir kelam da var ki,

Sofular cennette kaldı âşıklar didara erdi

Sofu fazla amel işleyen, fazla ibadet yapandır. Onlar cenneti kazandılar, cennette kalırlar, diyor.

Ama âşıklar didara vardı. Niye?

Âşık amel işlememiş mi? İşlemiş.

Sofu çok amel işlemiş ama çok ameliyle cennete gitmiş. Âşık öyle değil. Âşık amelini yok etmiş, amelini kaybetmiş, amele sahip olmamış. Bir acziyet ile bir yokluk ile gidiyor cennete ve cenneti Rabbimin bana ihsanıdır diye kabul ediyor. Sofu ise ben kazandım, diyor. Bak ne kadar farklı değil mi? Sofu ise benim şu kadar amelim var, şu kadar ibadetim var, şu kadar cenneti kazandım diyor. Ama âşık öyle değil. Âşık diyor ki hayır, cenneti ben nereden kazanayım. Ben kim, cenneti kazanmak kim. Rabbimin bana ihsanıdır.  

Ama Rabbinin kula ihsanı neymiş?

Şeyhim benim sultân imiş

Hak'tan bize ihsân imiş

Cân derdine dermân imiş

Görün beni aşk n'eyledi

Âhiri dervîş eyledi

İşte Allah'ın kula ihsanı sevdiği kulu tanıtmak, sevdiği kulu sevdirmektir. Çünkü Cenabı Hak buyuruyor ki “Beni sevin sevdiklerimi sevin.” Evet, Allah sevilecek ama Allah “Beni sevin, sevdiklerimi sevin.” buyuruyor. Allah'ı sevmek. seviyorum demekle olmaz. Bu sözde kalır, öze inmesi lazım. Öze inecek olsa sevdiklerini seveceğiz. Sevdiklerini hedef edeceğiz. Allah'ı hedef edemeyiz ama amelde emirleri var, tutacağız.

….

Evet, fırsat elinizde, bu fırsat elimize geçmez. Fırsatı terk etmeyelim. Onun için buyururlar,

Her gördüğünü Hızır bil

Her geceyi kadir bil

Fırsatı ganimet bil

Görelim Mevla n'eyler

N'eylerse güzel eyler

İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetname’deki  kelamıdır.

Her gördüğünü Hızır bil

Ne demek istiyor? Yani ehli tevazu ol.

Zaten öyle, ehli tevazu olmazsa bir insan yükselemez. Zahirde cismen alçalacak ki ruhu yükselsin.

Bu da Allah'ın emri oluyor: “Her kim ki Allah için alçalırsa biz onu yükseltiriz.” Ama Allah için, bunu bir sanat etmesin, bunda bir gösteriş olmasın. Cenabı Hak böyle buyuruyor: “Her kim ki Allah için alçalırsa biz onu yükseltiriz, her kim ki tekebbür sahibi olursa, kibirli olursa biz onu da hakir, yoksul yaparız.”

Öyleyse şimdi bu dünyaya geldik. Bırakalım tekebbür etmeyi, kibirli gururlu olmayı, anlaşıldı mı? Onun için bizim için önemli olan ulvi olmaya çalışalım.

Hızır değiliz, Hızır davasında olmayalım ama Hızır da insanlardandır, Hızır melek değil. Ben-i İsrail'in velilerinden, peygamber de değil. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçer ve Kur'an-ı Kerim'de maceraları da var.

Ama sen de Hızır olabilirsin. Hızır demek bir isimden ibaret değil, Hızır:

Hızır mürşid-i kâmildir o zulmet kalb-i câhildir

Cevâhirler şerîattır özün kurtar cehâletten

Varıp Hızr ile zulmete o cevher taşları kimdir

Zulmete Hızır’la git, cevahir taşlarını topla.

Hızır mürşid-i kâmildir, ama diyor.

O zulmet kalb-i câhildir

Cevâhirler şerîattır özün kurtar cehâletten

Öyleyse demek ki bir insanın tasavvufu haksa, mürşidi haksa cevahir taşlarını toplar.

Ama yalnız zamanımızda sahteler var. Bunlara da Allah Müslümanları kaptırmasın. Allah muhafaza etsin.