Gülden Bülbüllere Teveccüh Sohbetleri-16

Gönül fehm edeli “lâ”dan “illâ”yı     

Mecnûn-veş biz de bulduk Leylâ'yı   

Bak, burada “Lâ” ne? “İlla” ne? La ilahe illallah, deniliyor değil mi?            

Allah’tan başka Allah yok. Zaten Allah yoktan her şeyi var etti. Her şey yok olacak, Allah kalacak. Değil mi?

Ama bir defa insan her şeyi kalbinden, gönlünden çıkaracak ki o zaman gönlünde Allah da kalsın. İnsanın gönlünde Allah’tan başka neler varsa o zaman Allah olmaz onun gönlünde. Evet diyor ki,

Gönül fehm edeli “lâ”dan “illâ”yı     

Bir insanın gönlü her şeyi fehmeder anlarsa ki ne kalır?

Allah’ın bir tek varlığı kalır.

İnsan her şeyi kalbinden çıkarırsa ve bir tek Allah’ın varlığını kalbinde düşünürse, ne olur?

Gönül fehm edeli “lâ”dan “illâ”yı     

Ama nerede bulmuş “Lâ”yı, “İlla”yı? Bakın,

Mecnûn-veş biz de bulduk Leylâ'yı   

Nûr-ı cemâlinde seyr et Mevlâ'yı

Bir rûh-ı musaffâ mir'âtımız var      

Mecnun on paralık bir kıza âşık olmuş. Ama nasıl âşık olmuş ki onun yüzündeki güzellik Mecnun’a gıda olmuş, uyku olmuş, yeme olmuş, içme olmuş. Mecnun Leyla’nın yüzünde bir güzellik görmüş. Aslında Leyla o kadar güzel de değilmiş. Eğer Leyla o kadar güzel olsaydı, o kadar zenginler var, ağalar var, beyler var. Mecnun’a bırakırlar mıydı? Mecnun fakir bir kimse, onun için vermemişler. Leyla’yı istemiş vermemişler. Ama ona âşık olmuş, onu öyle güzel görmüş ki Allah onu o kadar güzel göstermiş ki dünyada daha onun gibi güzeli yok.

Ama bak, onda Allah’ın sıfat nurunu görmüş. Mecnun Leyla’da Allah’ın sıfat nurunu görmüş. Allah onu çok güzel göstermiş. O güzellik onun gönlünü öyle almış ki yıllar boyu yememiş, içmemiş, uyumamış.  Üç gün uyumasak deli oluruz. Üç gün yemesek kalkamayız, gezemeyiz. O yıllar boyunca yememiş ve uyumamış.

Neticede bakmış ki bütün her şey, eşya, taşlar, kuşlar, ağaçlar, dağlar, insanlar hep Leyla olmuşlar. Onun gözüne hep Leyla görünüyor. Kendi de Leyla olmuş.

Evet, Mecnun on paralık bir kıza âşık olup Leyla’nın sevgisinden dolayı aşk-ı mecazdan aşk-ı hakikate ulaşıyor. O sevgiden dolayı Leyla ona bir ayna oluyor, Allah’ın sıfatına ulaşıyor.

Leyla ona bir ayna oluyor ama işte ne diyor, ne ifade ediyor? Leyla aslında çok güzel değil ama çok güzel görünmüş. O güzelliği hep eşyada görüyor, her yerde görüyor. İşte bu kelam onu ifade ediyor,

Gönül fehm edeli “lâ”dan “illâ”yı     

Mecnûn-veş biz de bulduk Leylâ'yı   

Ne demek? Yani Mecnun bütün her şeyi “Lâ” gönlünden çıkardı. Bir tek Leyla’nın sevgisi kaldı.

Eğer Mecnun’un Leyla’ya olan sevgisi bizim de meşayihimize olsa nimete ulaşacağız, diyor.

Mecnûn-veş biz de bulduk Leylâ'yı   

Nûr-ı cemâlinde seyr et Mevlâ'yı

Bir rûh-ı musaffâ mir'âtımız var      

.....

Ama o kelamı kibarlar da güzel olsun. Güzel deyince hepsi güzeldir de bir tenkit mahiyeti vardır, bir de okşama mahiyeti vardır. Peki, her ikisini de kabulleşin.

O tenkit mahiyetinde ise onu nefsinize mâl edin.

Eğer okşama, sevme mahiyetinde ise onu ruhunuza mâl edin. 

Niçin bak, Beyazit-i Bestami Hazretleri mübarek, genç yaştayken onu sahavetinde insanlar çok seviyorlar. Onda öyle bir akıl, öyle bir zeka, öyle bir davranış, ahlak, hüner var ki artık insanlar bütün bunu parmakla gösteriyorlar. Daha böyle bir insan yok, diyorlar. Kendisi de genç daha, onu öyle seviyorlarmış, methediyorlarmış.

Evet, Şeyh Şibli Hazretleri’nin sohbetine devam eder, gidermiş. O kadar sevilmiş, o kadar methedilmiş ki dillerde söyleniyor. Artık şeyh efendi onun şöhretini kırmak için bak, ne yapmış? 

Bir gün büyük bir cemaate sohbet ederken Beyazit-i Bestami Hazretleri de gelmiş. Onun esas ismi Tayfur’dur. Cemaatten içeri girerken daha şeyh efendi cemaate hitap etmiş, demiş ki:

—Sizin metih ettiğiniz (haşa tövbe estağfurullah, şanına layık olmayaraktan) bu hınzır mı?

Öyle deyince hiç onun ağrına gitmemiş, hiç gadaplanmamış, hiç kötüsüne gitmemiş, ne olmuş? O söz ona bir ilaç olmuş, o söz onun yarasına bir merhem olmuş, o söz onun irşadına vesile olmuş. Niye?

O zaman o sözü kabulleşmiş demiş ki:

—Eyvah demek ki henüz nefsim hınzır sıfatından daha tebdil edememişim.

Ve Allah’a sığınmış, orada öyle bir sığınma ki kendisinden geçmiş, bayılmış orada geçmiş. Bak, ne olmuş orada? Orada çok terakki etmiş ve irşat olmuş. Evet, bunlar olabilir.

….

Hubb-ı Rüstem'imi bend et pâyine    

Fırsat verme bu emmâre hâine

Bugünkü ihsânı koyma yarine

Düşürme sultânım ferdâya bizi        

Bak, fırsat verme bu emmare haine, diyor. Peki, bu nefsi emmare sahibine söylenir. Ama bu nefsi emmareden geçmişlere de isabet edecek. Ama yine o nefsine mâl etsin. Çünkü bu esas bütün kelamlar burada bütün metihler, zemmetmeler, övmeler, sevmeler, dövmeler hepsi burada iki şey var:    

Medhe lâyık pîrimiz var zemme lâyık nefsimiz

Bu iki şey bütün her bir gelen iyilikleri, metihleri, hürmetleri, hizmetleri her şeyi,

Medhe lâyık şahımız var

Pîrine mâl et, rabıtana mâl et. Onu da sen kendi iyiliğinden bilme, kendinden bilme. Onu kendinden bilirsen varlık sahibi olursun. Varlık olursa, Allah korusun, yok olmaktır. Evet, çünkü bu şeytanın sıfatıdır.

Ama bir de sen dövüldüğün zaman, zemmedildiğin zaman, sana insanlar eziyet ediyor, itâle ediyor, sevmiyorlar, efendim çok zararları oluyor, çok iptilalar geliyor, bunları da o zaman nefsine mâl et. De ki bunlar nefsimdendir.

İyi şeyleri, güzel şeyleri rabıtandan bil. Sevildiysen, övüldüysen, iyilik gördüysen rabıtandan bil. De ki:

Benim sevilecek bir tarafım yok, iyi bir tarafım yok, rabıtam sevdiriyor. Rabıtam bana bu iyilikleri yaptırıyor.

Böyle derseniz varlık olmaz. Öbür taraftan eğer bir insan senin kıymetini bilmiyor, seni itâle ediyor, sana eziyet ediyor. O zaman nefsinden bil. De ki:

Buna müstahakım, müstahak olmasam niye bu adam bana bu sözü söylesin? Niye bu adam bana bu kötülüğü yapsın? Daha da büyüğüne müstahakım ama yine de Allah, pîrim ihsan ediyor da hafif geçiriyorum.

Ey nefis! Kolay kurtuluyorsun, bu sana azdır, daha çok olması lazım ama yine himmet oluyor, kolay geçiyorsun.

Tasavvuf da böyle olacak.

….

Gelse celalinden cefa

Yahut cemalinden sefa

İkisi de cana şifa

buyrulmuş. Evliyâullah’ın kelamında olsun veyahut da zâhirde iltifatında olsun veyahut da bâtınından olsun, tüm gelenler; bir müridin bütün başına gelecek sevilmeler, dövülmeler, iyilikler, hastalık, sağlık, kâr, kazanç bunlar hepsi Evliyâullah’ın bâtınından geliyor.

Mürit ise öyledir. Mürit değilse o zaman ona sözümüz yok. Niçin bak öyle buyuruyor,

Kakıyıp döğerse artır hubbunu        

Sevdiği deriyi çok çiğner debbâğ

 Akşam sohbette kelamı kibarda geçti ya,

Sevdim seni seydâ-yı cihân hayır ve şerde

Bu niye söylenmiş? Hayrı ve şerri de rabıtasından biliyor.

Hayır, şer ne? Dövülme, sevilme; zarar, kâr; sağlık, hastalık. Bunları hep rabıtasından biliyor.

Sevdim seni seydâ-yı cihân hayır ve şerde