Gülden Bülbüllere Teveccüh Sohbetleri-17

Biz, Allah Allah Allah, zikrimizi yaparken lisanen yapmıyoruz, kalbimizden yapıyoruz. Her zaman bizim zikrimiz Lafza-yı Celal, kalbî zikirdir. Bu çünkü zikirlerin en efdalidir. Bir taraftan Cenabı Hak “Nahnü akrabu” Kulum ben sana şah damarından daha yakınım, buyuruyor.

İşte kalpten sen Allah Allah zikrini yaparsan o uzaktakini yakına getirmiş olursun. Ama Allah Allah tabii lisanen değil kalben oluyor. Ama sade Allah Allah Allah denilip de kalbi de Allah ile meşgul etmek lazım. O zikri yaparken kalbi Allah ile meşgul etmek lazım. Başka bir şey gelmesin kalbe, bu zikri yaparken. Zikirlerin en hulâsası budur.

Evet, Peygamber Efendimiz’in bir emri var ki: “Zikrin en hayırlısı gizli yapılan, rızkın en hayırlısı da yeteri kadar olandır.” buyurmuş. Daha başka bir emrinde Cenabı Hak buyuruyor: “Üd’û rabbeküm tadarru’ân ve hüfyeh” Beni kalbinizden gizli zikredin, buyuruyor.

Onun için zikirlerin en efdali Lafza-yı Celal’dir.

Çünkü Allah’ın bin bir ismi var. Evet, bin ismi sıfatlarının ismidir, o bir olan Lafza-yı Celal o da zâtının ismidir.

Bin ismi, sıfatlarının ismi; bin birinci ismi Lafza-yı Celal, Allah’ın zâtının ismidir. Allah’ın zâtının ismi bir: “Allah”tır, Lafza-yı Celal.

Onun için burada bizim zikrimiz Lafza-yı Celal olduğu için yolumuz çok kısa oluyor, kolay oluyor.

Ama tabii çetinliği de var. Kolay, kısa ama çetinliği de var.

Hem kolay olup hem çetin bu nasıl olur?

Hem kolay hem çetin burada ifade ediliyor. Kolaysa çetin olmaz, çetinse kolay olmaz.

Hayır, onun kolaylığı bizim tarikatımıza girince Lafza-yı Celal’i kalbine muhakkak ki bir Allah sevgisi, bir aşk veriyorlar. En evvel aşk veriyorlar, Allah sevgisi veriyorlar. Allah sevgisi olunca o zaman kalp neyi severse, o oradan çıkmaz.

Zâhirde de böyle değil mi? İnsanların dünyada çok arzuları oluyor. Ama en çok arzu ettiği kalbinde oturmuştur, o çıkmaz. Öbürlerini düşündüğü zaman, aldığı zaman, verdiği zaman yine o gelir kalbine.

Demek ki burada en çok sevilecek Allah ki o kalbinden çıkmasın.

Evet, işte Nakşî’lerde, Nakşî tarikatına girildiği zaman muhakkak bir muhabbet, aşk, Allah sevgisi kalbe verirler. Bunu muhafaza ettinse işte yolun yakınlığı budur, kolaylığı budur.  Bunu muhafaza ettinse yolun kısadır. Çok kısadır ve çok kolaydır.

Ama bunu muhafaza etmedinse eğer tabii kolay da olmaz, çetin de olur. Yakın da olmaz, kolay da olmaz. Ki onun için bak,

Kabiliyet bizde olmazsa meşâyih neylesin

İster ise mürşidi olsun Muhammed Hazreti

Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed.

Kabiliyet bir müridin kabıdır efendiler. Müridin kabı ise kalbidir. Kabiliyet kap anlamına geliyor. Kap ise bu müridin kalbidir.

Diyor ki senin kabın, kalbin temiz olmazsa mürşidin Hazreti Muhammed olsa ne yapacaksın ki?

Onun vermiş olduğu, koymuş olduğu bir şey var. Şimdi bir kap var, bu kab’a daima birisi temiz bir şey koyuyor. Öbürüsü de getirip pis bir şey koyuyor. Onun daha temizliği kaldı mı orada? Kalmadı.

Demek ki kabın sahibi sensin. O temiz bir şeyi aldınsa, temiz şeyi kab’a koydularsa oraya daha pis bir şey koydurma.

Niye koyduruyorsun, niye oraya attırıyorsun?

Atılmışsa çıkarabilirsin. Pis bir şey düşerse içindeki temizi de pis etmeden onu atabilirsin.

İşte onun için burada cihat yapan kalp kirlenmiyor, pislenmiyor; temiz. Ama bu cihat yapa yapa temizlenecek.

Bu temizlenme nedir?

Bütün gelen şuğulları, maddi manevi bunların hepsini ata ata bunlar biter. Sırf Allah sevgisi orada kalır.

İşte derviş de budur. Hak için her şeyden geçmiştir.

Dervişlik insanlarda en büyük makamdır.

Derviş olmayan her şeyden geçmiş olamıyor.

Derviş deyince bir dost, bir post olan derviştir.

Post demek ne demek, dost demek ne demek?

Dost Allah, post da vücuttur.

Vücudun karargâhı da kalptir, pay-i tahtı kalptir. Çünkü bütün vücuda hep hâkim olan, hükmeden, her yönüyle hükmeden kalptir.

Bu kalbi insan temizlerse dostu posta oturtur.

Neyle temizleyecek bu kalbi?

Ancak kalbi temizleyen zikirdir. Cenabı Hak bu kadar zikir ayetleri emretmiş. Bu kadar zikir ayetleri var. Kalbinizi temizleyen zikirdir.

Yalnız burada zikir, işte bir sevgi ile kalbe iner, sevgisiz inmez.

Onun için misal veriyoruz. Hani senin çok sevdiklerin var ama bir tanesini hepsinden fazla seviyorsun. Her zaman onu hiç unutmuyorsun. Diğer sevdiklerine gitsen de yine onu unutmuyorsun. Veya yediğin çok nimetler var ama bir şeyi daha çok seviyorsun. Öbürlerini yediğin zaman hiç yine aklından gönlünden çıkmaz o. Çünkü her zaman sevdiğin için.

Demek ki burada çok sevilecek “Allah”tır.

Ama biz bu sevgiyi nereden alıyoruz?

Vasıta, meşayih var arada.

Allah’ın emri budur. Cenabı Hak “Sadıklarımla olun.” buyuruyor.

“Sadık olun.” buyursaydı meşayihe ihtiyaç kalmazdı. Ama Cenabı Hak “Sadıklarımla olun.” buyuruyor.

Cenabı Hak “Sevdiklerimi sevin.” buyuruyor. “Beni sevin, sevdiklerimi sevin.” buyuruyor. Öyle olmasaydı onu herkes sevebilirdi.