44

Tecellî olsa bir kula hakîkat aşk-ı Sübhânî
Ne hikmettir atar taşlar bulara kavm-i süfyânî

Dedim ey mihribânım geç bu miskînin günâhından
Dedi niçin günâh ettin utanmadın İlâhından

Dedim yandı bu Salih gör cihan tutuştu âhından
Dedi benden ne istersin dile püştüpenâhından

Dedim hüsnüne mağrur olma kim bir hûb-cemâlin var
Benim de her seher ihrâk eder ism-i celâlim var

Dedim "dersin benim derdimden ağlar çokzelîlim var"
Benim mülk-i bekaya cezb eder pîrim delîlim var"

Dedim dersin benim lâl-i lebimde çok gülâbım var
Ki ben bir ayn-ı derdim kim yürek kanı şarâbım var

Eğer dersen "gıdamız rûz u şeb şehd ile helvadır"
Huzûr-ı pîre vardıkta bizim de mennü selvadır

Eğer dersen "bizim sevdiğimiz la'l ü mücevherdir"
Bizim de Hazret-i şeyhim Muhammed Sâmî serverdir

Meded şeyhim mülakat eyle bu nefsim ile ruhum
Bir ednâ Salihem sensin dilimde ism-i memdûhum
Kavm-i süfyânî = İsyancılar topluluğu.

Mihribân = Sevgili.

Püştüpenâh = Sığınacak yer, melce, infeab ettiği şeyh.

Hûb cemâl = Güzel yüz.

Ihrâk = Yakma, kavurma.

Zelilim = Günahım.

Mülk-i bekaya cezbeder = Baki, ölümsüz mülke çeken

Lâl-ı lebimde çok gülâb = Kırmızı dudağında çok gülsuyu var. (Sohbetin gülsuyu gibidir).

Şehd ile helva = Bal ile helva

Mennü selva = Bıldırcın kebabı ile kudret helvası. (Bakara;57, Araf;160, Taha;80 ayetlerine işarettir.)

Server = Başkan.

Mülakat = Karşılık.

Ednâ = Pek aşağı, alçak.

Memduh = Öğülmüş.