107 Beyân edem zuhuratı pîrimden size ey ihvan Kılarsa Hak inayeti ola hep hüccet ü bürhân Nice hikmet garâibler haberler verem uşşâka İşitsin anı sâlikler nicedir himmet-i sultân Füsûsun bahridir şahım Muhammed Sâmî'nin kalbi Zuhur etmiştir enhârı bu abdinden akar her an Anın hep varidatıdır bu nefsim tercümanıdır Dökülür kalbime bir bir misâl-i hikmet-i bârân Bu gönlüm öyle mesttir kim anın aşk-ı hayâlinden Dilerim işbu hayretten ebed ayılmayam bir an Dahi hem "küntü kenz" esrarının bir nebze iş'ârı Diyem bir katre mikdârı zuhûr-ı himmet-i pîrân Bu âlem çâr unsurla mürekkeb oldu fil-cümle (1) Kuruldu dağ u taş sahra yapıldı kasr ile eyvan Dahi bu dört anâsırdan müretteb cism ile ruhu İkisi mazhar-ı nârı ikisi mazhar-ı nûrân (2) İkinin hizmeti her dem imaret eylemek kevni İkinin hizmeti dâim yıkıp kılmaktadır vîrân İkisi âb ile hâktir ikisi bâd u âteştir ikisi rûh ile candır ikisi cism ile ebdân ikisi cism ile tendir bulardır âlem-i esfel İkisi rûh ile candır bulardır âlem-i a'yân Bular hep feridir aslın ne aynîdir ne gayrîdir Bularla cümle kâimdir gerek hayvan gerek inşân Sorarsan bunların aslın hakîkat bir kalemdendir Musavvirden zuhur eyler bu denli şekl ile elvan Hitab-ı "kün fekân" erdi Müdebbir ismine bir kez Zuhura geldi Akl-ı Küll kılar âlemleri seyrân Musavvir ismini cami oluben bir kalem oldu Hitâb erişti şak oldu bi-emri kudret-i Yezdan Kalem çün iki şak oldu anın kahr-ı celâlinden Birisi mazhar-ı lutfu birisi mazhar-ı hicran Biri yazdı semâvâtı bütün me'vâyı cennâtı Biri yazdı küsûfâtı oluben mazhar-ı ekvân (3) İkinin maverasında ki bir şehr-i muazzam var Hakîkat şehridir ismi odur hem menzil-i cânân Bekâbillah olan canlar bu menzilde karâr eyler Oturup kürsîler üzre iki yüzden eder seyrân Küsûfi nice dört ise lutûfu dahi dört oldu Kalemdir Akl-ı Külldür hem bi-külli sanat-ı Sübhân Birisi rûh-ı azamdır o bir sırr-ı muazzamdır Birisi nûr-ı zâtıdır odur hem sırr-ı "er-Rahmân" Akıl da cüzüdür rûhûn anın çün edemez idrak Ebü'l-Ervâh Muhammed'dir akıllar burda ser-gerdân "Nefahtü fîhî min rûhr hitabı mazhar-ı Âdem Hitâb-ı "künfekân" emri Müdebbir'den olur a'yân Müdebbir akl-ı küll oldu Musavvir ismi câmi'dir Olup bir âlem-i kübrâ bilindi san'at-ı Rahman Bu âlem başı arş oldu dahi ayağı ferş oldu Merâtib üzre nakş oldu müşekkel sûretâ inşân (4) Birinci Nûr-ı Ekrem'dir ikinci Rûh-ı Âzam'dır Üçüncü Akl-ı Evvel'dir Kalem dördüncüdür ey cân Bular deryâ-yı vahdettir Ahadden Vâhidiyyettir Zuhuratı muhabbettir Muhammed'den olur a'yân Kalemdir Nüsha-i Kübrâ kamu esmayı câmi'dir İki yüzden zuhur eyler nice bin kudret-i bürhân Kalem bil inf isâlîdir biri kahr-ı celâlîdir Biri nûr-ı cemâlidir anı bir bir kılam tıbyân 0 kim kahrına mazhardır olubdur âlem-i süflâ O kim nûr-ı cemâlîdir gören görmez ebed hüsran Nebîlerde bir esrar var velîlerde bir esrar var Oların tenleri candır olubdur canları cânân Buların ruhları canı bu âlemden değildir bil Olar rûh-ı izafîdir odur hem nefha-i Rahman Bu bir devlet hümâsıdır eğer konmazsa başına Velî surette insansın kalırsın sîretâ hayvan Bu mahlûkun kamu aslı muhabbetten yaratıldı Muhabbet olmasa bil kim büyütmez yavrusun hayvan Halayık içre inşânı kamudan eyledi ekrem Yarattı "Ahsen-i Takvîm" kıluben mazhar-ı Rahman Huda'ya izzetin hakkı bana keşf et bu esrarı Bu denli mahrem etmişken nedir bu gaf let-i inşân Ki bildin Fâil-i Mutlak kamusu hikmet-i Hallâk Kamuya yek nazarla bak deme bu yahşi bu yaman Bizim bu aklımız cüzdür mevâşîdir maâşîdir Furû-ı akl-ı evveldir sakın aldanma ey merdân Latîf-i âlemin ara duracak yer mi gör bura Kılagör derdine çâre misafirsin geçer kervan Seni sen kurtaramazsın ara bul kâmil inşânı Gider bu "Ahsen-i Takvîm" olursun sonra çok pişman Yeter bu nefse kul oldun bu berzahda düşüp kaldın Yürü bir pîre kul ol kim bulasın derdine derman Eğer himmet erişmezse sana bir şeyh-i kâmilden Adüvler yıktılar şeddi ne yatarsın garîb inşân Yakındır bil değil ırak basîret gözleriyle bak Yüzünde nûr eder berrak Pîr-i Sâmî-yi Erzincan Tarîki Nakşibendîdir güruhu dil-pesendîdir Tabib-i ser-bülendidir O'dur hem Hazret-i Lokman Düşüp payına kıl âhı tutagör müstakim râhı Kılagör hubb-ı lillâhı geçirme fırsatı bir an Münâcâtım budur yâ Rab Muhammed Mustafâ hakkı Pîrimiz Şeyh-i Sâmîye nihayetsiz kılıp ihsan Senin vuslat şarâbını anın dest-i kemâlinden içip mest olsun âşıklar O'dur hem sâkî-i devrân Bi-hamdillah tutup destim beni ol eyledi mesrur Gönül şehrin kılıp pür-nûr dağıldı leşker-i şeytân Menem Salih yüzü kara düşürme çarh-ı devvâra Bağışla ism-i Settâr'a ki Sensin sâhib-i gufran |
Beyân etmek = İfade etmek. Zuhurat = Umulmadık hâdiseler, raslayış, hesapta olmayan. Pir = Şeyh, mürşid. İhvan = Sâdık, candan dostlar, tarikat arkadaşı İnayet = Lütuf, ihsan. Hüccet, burhan = Delil Hikmet = Sebeb. Garaib = Tuhaf, şaşılacak şeyler. Uşşak = Âşıklar Sâlik = Mürid Himmet = Lütuf, kerem. Füsus = Kıymetli taş. Bahr = Deniz. Enhâr = Nehirler. Abd = Kul. Anın = 0'nun. Varidat = Hatıra gelen, içe doğan şeyler. Hikmet-i baran = Hikmet yağmuru. Mest = Sarhoş. Ebed = Sonu olmayan. Küntü kenz = Gizli hazine. Esrar = Sırlar. Nebze = Parça. Iş'âr = Yazıyla haber verme. Katre = Damla Zu-hûr-u himmet-i pîrân = Pirlerin himmetinin zuhuru. (1) = Bu âlem dört madde ile yapıldı toptan. Kasr ile eyvan = Köşk ile salon. Dört anâsır = Su, hava, ateş,toprak. (2) = İkisi Ateşin kaynağı, ikisi nurun kaynağı. Dem = Lahza,an İmaret = Bayındırlık, ümran. Kevn = Varolma, varlık, vücut Âb = Su. Hâk = Toprak. Bâd = Hava. Ebdân = Bedenler. Esfel = Pek alçak. Ayan = Belli, görülen. Fer = Şube. Kâim = Ayakta duran, dik salim. Musavvir = Tasvir eden (Allah'ın sıfat). Elvan = Renkler, çeşitler. Müdebbir = Tedbir alan (Allah'ın sıfat). Cami = Toplayan. Şak = Yarılma, çatlama Bi-emr-i = Emriyle Kudreti Yezdan = Allah'ın kudreti. Kalem = Levh-i Matıfuz'u kaydeden kudret kalemi. Kahr-ı Celâl = Allah'ın Celâl sıfatının tecellisi. Mazhar-ı lutfu = Keremin kaynağı. Mazhar-ı hicran = Ayrılığın kaynağı. (3) = Biri yazdı kat cisimleri, varlıklar meydana geldi. Mavera = Arasında Ebul ervah = Ruhların babası(Peygamberimiz). Nefahtü fihi min ruhî = "Ruhumdan üfledim" âyeti. Ferş = Yeryüzü, kır, sahra. (4) = Derecelerine göre yapıldı, insan şeklinde teşkil edildi. Nüsha-i Kübrâ = Büyük nüsha, insan. Infisal: Ayrılmak. Nur-u Cemâl = Allah'ın Cemal sıfatının nuru. Tıbyan = Açıklama, şerh etme. Âlem-i süflâ = Süfli âlem. Ebed = Ebedi, sonsuza dek. Hüsran = Zarar, ziyan, kayıp, sapıtma ve azgınlık. İzafi = Yerine göre derişen. Nefha-i Rahman = Rahmân'ın nefesi. Devlet hümasi = Devlet kuşu Sîret = Bir kimsenin içi, hâli, tavrı. Halayık = Yaratıklar. Kamu = Hep, bütün, tamamen. Ekrem = Çok keremli. "Ahsen-i Takvim" = "Biz insanı en güzel şekilde yarattık" (Tin; 4). Fâil-i Mutlak = Allah. Hallâk = Halk eden, sürekli olarak yaratan, Allah. Yek nazar = Bir bak. Yahşî = Güzel, iyi. Yaman = Kötü, çirkin. Aklı cüz, mevaşi maâşî = insana verilen sınırlı, geçim ve maddeye bağlı akıl. Fürû = Şube. Merdân = Yiğitler, mertler. Lafif-i âlem = Güzel alem. Berzah = Can sıkıcı yer; ölülerin, ruhların kıyamete kadar kalacağı yer. Adüv = Düşman Güruhu dil pesendi = Gönlün beğendiği grup. Ser-bülendi = Yükseklik ve yüceliğin başı. Pây = Ayak. Müstakim râhı = Doğru yolu. Hubb-u lillah = Allah sevgisi. Münâcât = Yalvarma, dua. Dest = El. Bi-hamdilillah = Allah'a şükürler olsun ki. Mesrur = Şen. Pür-nûr = Nurlu, nûr dolu. Leşker-i şeytân = Şeytânın askerleri. Çarh-ı devvâr = Dünya. Ism-i Settâr = Allah'ın ayıpları ve günahları örten ismi. Sâhib-i gufran = Bağış sahibi, bağışlayıcı |