108

Ey gönül senden şikâyet eylerem Mevlâ'ya ben
Düşeli çengâline düştüm aceb gavgâya ben

Geçti bunca mâh u sâl bir an beni şâd etmedin
Bir hayâl-i sihr ile düştüm yalan da'vâya ben

Görmedim lutfunu bir gün çekdiğim kahr-ı celâl
Yoksa mahrûm-ı ebed mi olmuşam me'vâya ben

Âh u zarım âheni deldi sana kâr etmedi
Şerha şerha cismimi deldin çü döndüm nâye ben

Açmadın bir gün cemâlinden bana bir kutlu bâb
Bilmezem ki yoksa ümmî olmuşam süflâya ben

Çokları arz-ı cemâlinle müşerref eyledin
"Lâ" da kaldım düşmedim mi mazhar-ı "illâ"ya ben

Bu kadar elvan suret hep senin nakşın-durur
Hayret-ender-hayret içre düşmüşem hülyaya ben

Bir mey ile cümle mest ettin bu âlem halkını
Bilmezem ki ne için geldim aceb dünyâya ben

Akl-ı cüz etmez ihata akl-ı küll sensin gönül
Kîl ü kâl ile bu ömrüm cümle verdim zâya ben

Her ne var hadîs kamusu hep furûâtın-durur
Benliğim cümle senindir düşmüşem bir saye ben

Vuslatıma berzah oldun arada nedir garaz
Pîr-i Sâmî Hazretine giderem şekvaya ben

Sâye-i pîrimde hergiz sana minnet eylemem
Salihem sıdk ile girmişem der-i ulyâya ben
Çengâl = Çengel, pençe.

Mâhusâk = Ay ve yıl.

Kahr-ı celâl = Celâl sıfatının tecellisi.

Mahrûm-ı ebed = Ebedi mahrumiyet

Me'vâ = Cennet.

Ahen = Demir.

Şerha şerha = Parça, parça.

Nây = Ney.

Bâb = Kapı.

Ümm = Ana, anne.

Süflâ = En alçak.

Müşerref = Şereflendirilmiş, şerefli.

Mazhar = Nail olma.

Elvan = Renkler, çeşitler.

Hayret-ender-hayret = Hayret içinde hayret; tasavvufta bir mertebe.

Mey = Şarab, içki.

İhata = Kaplama, kuşatma, sarılma.

Kîl ü kâl = Dedikodu.

Zây = Elden çıkarma

Furûât = Dalı, budağı.

Sa'y = Çalışma.

Vuslat = Kavuşma.

Berzah = Geçit, ara.

Şekva = Şikâyet

Hergiz = Asla.

Der-i Ulyâ = Yükseklik, yücelik kapısı.