109 Yetiş ey keştibânım bir derin deryaya düştüm ben Meded gavvasım ol kim bî-amân dalgaya düştüm ben Ne bir sâhib-vekâr oldum ne bir kimseye yâr oldum Kocaldım ihtiyar oldum ne bir hemtâya düştüm ben Bilen yok hasb-ı hâlimden usandım tatlı canımdan Cüdayım âşiyânımdan şeb-i gayyaya düştüm ben Şikâr almaklığa cânân ilinden azm-ı râh ettim Hemân kendim şikâr oldum kemend ü yaya düştüm ben Ezelden âşinâ-yı yâr iken vahdet sarayında Anâsır bendine mağlûb olundum paye düştüm ben Bu nefs uykudan uyandı gelip emmâre dayandı Anın rengine boyandı yedi süflâya düştüm ben Belâ-keş olmağı menden gelip öğrensin âşıklar Yürek kanı şarâbımdır çetin sevdaya düştüm ben Nazar kıldım ki bu ekvân kamusu âlet-i Rahman Oturmuş tahta bir sultân "mîm" ü "dâl" "hâ" ya düştüm ben Melâik ins ü cin yeksan kamu hizmettedir her an Eder seyyareler devrân aceb hülyaya düştüm ben Gelüben âlem-i a'mâdan esmalar olur a'yân Muhammed'den zuhur eyler gül-i hamrâya düştüm ben Kamu esmaya mazhardır o mir'âtı müsemmâdır Bu bir özge muammadır katî ahfâya düştüm ben Ebü'l-Ervâh O'dur Aklu Kalem cümle Muhammed'dir Ahadden vâhidiyyettir "elif'den "bâ"ya düştüm ben Şükûfelerdeki bûylar Anın ıtri değil midir Beni mest eyledi medhuş olup rüyaya düştüm ben Mukayyed anladım "lâ"yı çü bildim mutlak "illâ"yı Bıraktım kuru daVâyı dem-i Yahya'ya düştüm ben Yüzü nakş-ı hayâl imiş özü bir başka hâl imiş Bilen ehl-i kemâl imiş söz-i hercâya düştüm ben Bu halkın çoğu kâl ehli kimi olmuş vebal ehli Katî azdır kemâl ehli yalan da'vâya düştüm ben Arayıp derdime derman kıluben nâle-i hicran Gezerken zâr u ser-gerdân mey-i sahbâya düştüm ben Cemî-i ilme şâmildir dahi ilmiyle âmildir Pîrim mürşid-i kâmildir yüzü bedrâya düştüm ben Zamanın Oldur imâmı Muhammed Pîrimin nâmı Olubdur mahlası Sâmî yed-i beyza'ya düştüm ben Yüzüm yoktur huzurunda varıp arz etmeğe hâlim Adûler aldı dil şehrin yaman gavgâya düştüm ben Pîrimin varidatıdır zuhur eden dehânımdan Hakikat şemsine karşı hemân bir saye düştüm ben Muinim dest-gîrim ol katî dar hâldedir Salih Senin bir zerre nurundan bu cisme mâye düştüm ben |
Keştiban = Gemici, kaptan. Gavvâs = Yüzücü, dalgıç. Bi-amân: Amansız. Sahib-i vekâr = Vekârlıgın (ağırbaşlılık) sahibi. Hemta = Eş, eşit, benzer. Cüda = Ayrı. Âşiyân = Yuva, ev, barınak. Şeb-i Gayya = Karanlık kuyu Şikâr = Av. Azm-i rah = Yola düşmek, yola çıkmağa niyet etmek. Âşinâ = Tanıdık, bildik. Anasır bendi = Su, hava, toprak, ateş bağı. Paye = Ayak. Emmâre = Emreden nefis. Yedi süflâ = Netsin yedi şekli. Ekvan = Yaratıklar. Âlet-i Rahman = Rahmân'ın aleti. mim dal ha = Eski yazıda hamd kelimesinin yazılışını kast ederek hamd ettiğini söylüyor. Melâik ins ü cin = Melekler, insanlar ve cinler. Yeksan = Bir, beraber. Seyyara = Yıldız, gezegen. Hülya = Hayal, kuruntu. Âlem-i amâ = Cisimler yaratılmadan önceki zaman. Esma = isimler. Ayan = Belli, açık, meydanda. Gül-ü hamrâ = Kırmızı gül. Mazhar = Çıktığı yer, nail olma. Mirât = Saf ayna. Muamma = Karışık, sır, manası zor anlaşılır şey. Ahfâ = En gizli. Ebül-Ervâh = Ruhların Anası Ahad = Tekbir. Vahidiyet = Teklik, birlik. Şükûfe = Çiçek. Buy = Koku. Medhuş = Dehşete düşme. Mukayyed = Kaydedilmiş, kayıtlı. Dem-i Yahya = Hz. Yahya aleyhis-selâm'ın zamanı. Hercâ = Birbirini tutmayan. Kâl ehli = Söz ehli. Nâle-i hicran = Ayrılık iniltisi. Zar u ser-gerdân = Başıboş ağlar gezer. Mey-i sahbâ = içki masası. Cemî-i ilm = Bütün ilimler. Şâmil = içine alan, kaplayan, çevreleyen. Âmil = Ameleden. Bedrâ = Ayın ondördü gibi. Mahlas = Takma ad. Yed-i beyza = Hz. Musa'nın mucizelerinden. (Elini koltuk altına sürünce ışık vermesi). Adüv = Düşman. Dil şehri = Gönül. Varidat = Gelir, kazanç. Dehân = Ağız. Şems = Güneş. Saye = Gölge. Mu'in = Yardım eden (Hz. Allah). Dest-gir = Elinden tutan, yardımcı. Mâye = Mâya, asıl. |