132

Dehre gelenin her biri bir kâr ile gitti
Mü'min olanın cümlesi ebrâr ile gitti

Ol kimseye kim ermedi eltâf-ı inayet
Zulmette kalıp zümre-i füccâr ile gitti

Anlar ki özün kurtaramaz nefsin elinden
Girdaba düşüp âlem-i devvâr ile gitti

Kâl ehli dahi kâlini irgürmedi hâlâ
Kesrette kalıp âlem-i ağyar ile gitti

Mecnûn'u görün oldu kamu dillere destan
Leylâ diyerek âhiri ol zâr ile gitti

Ferhâd dahi Şîrîn için dağları deldi
Verdi serini O da o ikrar ile gitti

Bülbül dahi feryâd ederek gül budağında
Lâl oldu dili görmedi ol hâr ile gitti

Pervaneyi gör şem'i görüp canını attı
Mahvetti özün ol dahi ol nâr ile gitti

izhâr idüben eyledi dâ'vâ-yı "Ene'l-Hakk"
Mansûr'u görün ol dahi ber-dâr ile gitti

Ol serverimiz Ahmed ü Mahmûd u Muhammed
Ol "sûre-i İsrâ"daki esrar ile gitti

Hem âlim ü kâmiller ile bunca velîler
Bunlar dahi her biri bir âsâr ile gitti

Teblîğ ederek bizlere ahkâmını Hakk'ın
Bu zümre kamu rü'yet-i dîdâr ile gitti

Sâmî gibi sultâna kılan sıdk ile bîat
Ol rûy-ı Muhammed'deki envâr ile gitti

Salih ise hep benliğini pîrine verdi
Çıktı aradan vuslat-ı dîdâr ile gitti
Ebrâr = Hayır sahipleri, iyiler.

Eltaf-ı inayet = Yardım lûtfu.

Zümre-i füccar = Facirler grubu, günahkârlar.

Âlem-i devvar = Dünya.

Irgürmek = Erdirmek, yetiştirmek.

Âlem-i ağyar = Yabancılar, inanmayanlar.

Ser = Baş.

İkrar = Dil ile söyleme, bildirme.

İzhar etmek = Açıklamak.

Sure-i İsra = Miracı anlatan Sûre.

Asar = Eserler.

Rû'yet-i didâr = Sevgiyi görme (cemal tecellisi).

Envar = Nurlar.

Vuslatı dîdar = Rüyet, Cemalullah.