134

Cân bülbülü ne ağlarsın kafeste
Azm-ı râh et bir gülşane var yüri
Yandırdın derûnum her bir nefeste
Ben bir yane sen bir yane var yüri

Hicran göllerine atılamadım
Kul olup hanlara satılamadım
Feleğin kahrından kurtulamadım
Bir zaman da kûhistâne var yüri

Karşına almışken gonca gülünü
N'oldu sana terk eyledin ilini
Hele bir zaman da lâl et dilini
Bir hekîm-i hâzıkâne var yüri

Ben çekemez iken kendi belâmı
Sen açtın yürekte türlü yaramı
Beni de ağlatma eyle keremi
Himmet ehli bir merdâne var yüri

Bu garîb illerde kalma âvâre
Isırdırlar seni çok semmî mâre
Bulmak ister isen bu derde çâre
Kemâl ehli bir sultâna var yüri

Gönülden bây olup dilenci olma
Sıdk ile teslîm ol yalancı olma
Nezâfet ehli ol külhancı olma
Edîbâne ol dîvâne var yüri

Dergâh-ı Sâmrde var kıl fizahı
Odur âşıkların püştü penâhı
Zemînin kutbudur semânın mâhı
Sâmî gibi âlî-şâne var yüri

Salih'em derdine dermanım Oldur
Gönlümün şehrinde sultânım Oldur
Hakikatte şâh-ı merdânım Oldur
Murg-ı canım âsümâne var yüri
Azm-ı râh et = Bu yolda karar kıl.

Gülşân = Gül bahçesi.

Kûhistân = Dagiıkyer.

Hekim-i hâzıkân = Maharetli, işinin ehli hekim.

Kerem = Lütuf, bağış.

Merdâne = Mertçe.

Semmî mâr = Zehirli yılan.

Bây = Zengin.

Nezafet ehli = Temizlikehli.

Külhan = Serseri.

Edibâne = Edeplilere yakışır şekilde.

Dîvân = Huzur.

Fizah = İnleme.

Püştü penâh = Sığınılacak yer.

Mâh = Ay

Murg-u cân = Can kuşu.