148

Fâtih-i esrâr-ı sırr-ı kün fekândır Mesnevî
"Alleme'l-esmâ" yi hem bir bir beyândır Mesnevî

Cümle âyâtı ehâdis ile isbât eyleyip
İki yüzden şerh eder kutb-ı cihandır Mesnevî

Ehl-i irfanın kelâmı cümlesi kevkeb gibi
Anların yanında ayn-ı asumandır Mesnevî

Hâne-i dilde bırakmaz hâr ü has deryâbî ol
Bil hakîkat râhıdırdarü'l-emândır Mesnevî

Dinledikçe ehl-i derdin gönlüne hikmet dolar
Bâğ-ı vahdet andelîbi kudsiyândır Mesnevî

Gaflet ehline hikâye arife ilm-i ledün
Akl-ı küllün mazharı rûhü'l-beyândır Mesnevî

Hem Zebur İncîl ü Tevrat ile Furkân Suhuf
Cümlesinin müşkülâtın tercümandır Mesnevî

Pîr-i Sâmî eylese takrîr leb-i mercan ile
Anı kâmiller bilir bir özge candır Mesnevî

Leblerin açtıkça şahım mest olur mestâneler
Canlara verir hayâtı câvidândır Mesnevî

Çok mühim mi Sâlih'â şeyhin gibi irşâd eder
Hep ulûm-ı evliyayı fâikandır Mesnevî
Fâtih-i esrar = Sırları fethetmek, anlamak.

Ehâdis = Hadis-i şerifler.

Kevkeb = Yıldız.

Deryâbi = Denizgibi.

Darü'l-emân = Sığınılacak yer

Kudsiyân = Mukaddes.

Rûhü'l-beyân = Konuşan ruh.

Suhuf = Bazı peygamberlere inen sahife halindeki ilâhî tebliğler.

Takrîr = Yerleştirme, anlatma

Leb-i mercan = Mercan dudak, burada çok güzel söz.

Cavidan = Ölümsüz, ebedî.

Fâikan = Üstün, üstünde.