161 Zuhur etti hidâyet âfitâbı Dağıldı gönlümün zulmet sehâbı Bize vahdet meyinden sundu sâkî Atalar eyledi ol hubb-ı Bakî Zamanın Hızrına kıldı mukârin Akıttı gönlüme hikmet pınarın Pîrimi anladım bir şâh imiş Ol Hakikat sırrına agâh imiş Ol Zelîl abdim kapısında yüzüm yok Hâlim arz etmeğe bile sözüm yok Huda'ya zerre denli tâatim yok Bu nefs-i şûm elinden rahatım yok İki âlemde bir tenbel gulâm ben Bu derdin çâresi yok ne kılam ben Zebûn etti beni bu nefs-i hayvan Bu gönlüm şehrini eyledi vîrân Hakîkat şeyhinin hâli bilinmez Rumuzdur her kelâmı anlaşılmaz Kubâb-ı Hak'tadır anlar bil ey cân Olar bir kimseye demez ki yaman Kapısına geleni hoş görürler Ki her biri ile bir iş görürler Kapıdan eksik etmezler kilâbı Kilâbsız kalbin olmaz inkılâbı Meşâyıha gerektir tabi erler Sülûke giriben tevbe ederler Bunu sabık gelenler söylemişler Buları tecrübe çok eylemişler Eğer Mecnun'da olmasaydı meyli Anın çanağını kırmazdı Leyli Şîrîn'in var iken köşkü konağı Niçin Ferhâd'a deldirdi (o) dağı Bu aşkın bahrine yoktur nihayet Bu nefsin zehrine yoktur nihayet Esîr-i nefs olmuşum n'edem ben Bu âlemden ne yüz ile gidem ben Bilirim bende yâ Rab çoktur isyan Gece gündüz işim zâr ile efgân Ağardı lihyemiz kalbim karardı Nahîf cismim hazân oldu sarardı |
Atalar eyledi ol hubb-ı Bakî = Allah sevgisi; İhsanlarda lütûf-farda bulundu. Mukârin = Yakınlaşmış, yakın olmuş. Zelil abdim = Hakîr kulum. Şûm = Uğursuz, kötü. Nefs-i hayvan = Hayvanînefs. Kubâb-ı Hak = Hak kubbesi Kilâb = Köpek. Inkılâb = Kaybolmak, başka ve iyi hale gelmek. Sabık = Eski. Lihye = Sakal. Nahîf = Zayıf, ince. |