Page 39 - Dosta Doğru Dergisi 3. Sayı
P. 39
teşebbihat
mekte beis yoktur. İlmi, ehli olmayana öğret- bundan da sakınmalıdır. Yani bir şeyi bir şeye
mek zulüm olduğu gibi, ehli olandan, yahud kıyasdan ve bir şey zikrolununca onun fürûâ-
ehli olmaya istidadı olanlardan ketmetmek tını ifâde eden kelimeleri sarf etmekten sakın-
de aynı şekilde zulümdür. Avamdan olan hâ- malıdır. Meselâ «yed» kelimesi hakkında bir
lis mü’min, kendine kendi istidadı nisbetinde kıyas yapıp bunu bizim anladığımız mânâda
söylenen esrârı muhâfaza etmelidir. Onları elin müteallâkaatmdan bulunan kol ve pazu
söylemesi gerekmez. Avâmdan olan kimseler, kelimeleriyle isbat ve izah câiz değildir. «Ama
yukarıda saydığımız sıfatların cümlesiyle sıfat- bunlar da yed’in levazımından, yani ayrılmaz
lanmış bulunamayanlardır. Misâlini de söyle- parçaların dan dır» gibi bozuk bir fikre kapıla-
miştik: Süt çocuğuna herhangi bir ard niyeti, rak konuşmak tehlikelidir.’ Meselâ «dıhk» yani
bir hilesi bulunmadığı mâlûm olmakla beraber gülmek mevzu-u bahis olduğunda ağız veya
ona ağır yemeklerin verilmemesi o kaldırama- dudakları düşünmek ve konuşmak; sem’den
yacağı içindir. bahsolunduğunda kulağı hatırlamak ve öyle
düşünmek kesinlikle câiz değildir.
Maznuna, yani zannolunana gelince: İnsan,
kendinin gönlüne doğan zannı kendisiyle mec- Müteşâbihâtın bu gibi kelimeleri üzerinde
buren konuşur. Çünkü zihinde dürülen, gönle, böyle kıyas ve tefrî’ ile düşünmek ve bu dü-
düşen bir şeyi kendisiyle konuşmadan edemez. şünceye göre tavsif ve isnadda bulunmak Allah
Bundan kurtulmasına imkân yoktur. Onu def hakkında iftiradır, yalandır, muhaldir. Bunlar-
edemez. Gelen zannı defetmek için çare, zannı- da da fazlaca müşebbihe fırkasından olan ah-
nı (özellikleri yukarıda sayılan) avamla konuş- maklar cür’et ve cesâret gösterirler. Bü sebeple
masının zannı kendi kendine inanmasından izah ediyoruz.
daha faydalı olacağında şüphe yoktur. Kendi
derecesinde olan ve marifet derecesinde mis- Beşindi tasarruf: Müteferrik lâfızları cemet-
li bulunan bir kimse ile yahut marifet ilmine mektir ki bundan da sakınmak lâzımdır. Bu
kabiliyeti bulunan bir kimse ile konuşmasının kelimeler Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel-
faydalı olup olmayacağı; ihtilaflıdır. Böyle bir lem)’den değişik; vakitlerde, birbirinden farklı
durumda karşısındakinin suali, karşısındaki- lâfızlar olarak, birbirinden uzak vasıflan taşıyan
nin yahud dinleyicinin ifâde ettiği mânâyı an- durumlann vukuunda sâdır olmuştur. Bunlan
lamaya müsâid olup olmadığının karinelerini Rasülullah’ın ağzından ve o hâdise olduğu anda
aramalıdır. Eğer faydalı olacağına inanıyorsa işitenler doğru mânâ anlamışlar ve doğru amel
söyler, konuşur, zararlı olacağına inanıyorsa etmişlerdir. Sen bunları toplayıp bir mecmua
söylemez. Burada faydalı, veya zararlı olaca- hâlinde tertibe kalkışır, sözleri söyleniş sebeb-
ğım zannetmesi ilim gibidir. Yani bu konudaki lerinden ve hâdisenin oluş sebeblerinden ve
zannı ilimden sayılır. şartlarından ayırarak mütâlâa ve nakledersen
işin zâhirinde kalıp bâtınına inemediğin bir
Üçüncü tasarruf: Müteşâbih. âyetlerdeki fi- meselenin hücceti olarak göstermeye teşebbüs
illeri tasrifdir, müştakkaatmı kullanmaktır ki edersin Böylece meseleleri birbirine karıştırır,
bundan da sakınmak lâzımdır. Meselâ hakka perde yapmış olursun.
âyetindeki istivâ fiilini masdar veya muzâri’
sıygalarına naklederek kullanamaz. Çünkü Altıncı tasarruf: Müctemeâtı birbirinden
mânâ ve mevzu değişir. tefrik etmektir ki bundan da sakınmak lâzım-
dır. Çünkü mânâyı anlamakta bir evvelki ke-
Dördüncü tasarruf: Kıyas ve tefri’dir ki limenin bir sonraki kelime ile, yahut birkaç
dosta doğru 38 | Kasım 2013 kelime sonraki kelime ile irtibatı vardır. Birbi-
rine bağlı bu kelimeler birbirinden koparılınca
mânâ tam olarak anlaşılmaz, hattâ çok zıd ve