Page 42 - Dosta Doğru Dergisi 3. Sayı
P. 42
Hace Muhammed Parisa Ks
Kur’ân-ı Mecid’de ashâ:b-ı seâdetin namı üzerinde altın zerreciklerini görmek, elde et-
şudur: mek imkânı yoktur. Fakat bazı dağlar ve top-
raklar vardır ki, derinliklerinde altın zerrecik-
— «Eğer o mukarreblerden ise artık rahat- leri toprakla karışmış olarak bulunmaktadır.
lık, güzel rızık ve naim cenneti onundur.». Bunlann cinsleri ve miktarları da ayrı ayrıdır.
Bilmem ne kadar toprağı yüzlerce, binlerce
Ashâb-ı seâdetin üç derecesi; «ravh», «ray- defa çeşitli eleklerden geçirmelisin ki bir taş
hân» ve «naim cenneti olarak beyan buyurul- kadar altın elde edesin. Eğer toprağın iyisini
muştur. Anlayıncaya kadar dinlemen lâzımdır buldu isen belki daha fazla altın elde edebilir-
ki ravh ve rayhân ve cenneti naim nedir, han- sin. İstersen saha daha fazlasını söyleyeyim ki,
gisi hangi zümre içindir? Bu sözün hakikati hâlis bir kul, hâlis altını bulmak için hâlis bir
mukarrebundan gayrisine açılmaz. Kur’ân’a niyetle altın bulunabilecek bir dağı delmeye
her hizmet eden de hemen anlayamaz. Mukar- başlarsa haberi olmadan dağın derinliklerine
rebundan olması, yahud onlara çok yakın bu- ulaşıp dağın içini dolduran altınla karşı karşıya
lunması lâzımdır. gelir. Fakat buna nâil olan azdır. Nice devirler
ve asırlar içinde buna eren bir kişidir, fazlası
Ashâb-ı selâmete gelince, onların Kur’ân’da- görülmemiştir. ,
ki namı şudur:
Rûhlann cinslerini ve mertebelerini de buna
— «Eğer ashâb-ı yeminden ise ashâb-ı ye- kıyas et. İnsanların ekseriyetinin ruhlan ma-
minden selâm sanal» habbet ve mârifet dallarıyla sarmaş dolaş ol-
mak zevkinden ve ni’metinden mahrumdurlar.
Ashâb-ı şekaavetin de Kur’ân’da ki namı ve Bu mahrumiyet içinde mahabbet ve mârifetten
evsafı şudur: dem vuranlar zavallıdırlar, yalancıdırlar. Söy-
lediklerini taklid olarak söylemektedirler. Bir
— «Yok eğer bir de durmadan yalanlayan- kısmının rûhlan da Hak Sübhânehu ve Teâlâ
lardan ve sapıklardan ise işte ona kaynar sudan Hazretlerinin mahabbet ve mârifetiıie istidad-
bir ziyafet ve cehenneme atılış vardır!». lıdır. Bu mânâda demişlerdir ki: «Gönlü ezel
bezminde mest ettiler de dostperest ettiler. Hak
Bu âyetlerde birçok sırlar gizlidir. Sıddik- Teâlâ kullarını hem kul edindi hem dost. Ca-
ların canlarından başkası bu sırlara mahrem nın canına Hak’dan nazar gelince bütün âlem
olamaz. Hele vehm ile bunların künhüne vâkıf Hakk’ı zikre koyuldu, kimi âkil,-kimi dîvâne
olmak mümkün değildir. Bu sırları kâğıda ya- olarak.»
zıp dökmek ise tamamen imkânsızdır. Bu neye
benzer? Şuna benzer: İçine altın zerrecikleri karışmış bulunan
toprak da mertebe mertebedir. Bazan olur ki
— «İlimde râsih olanlar da biz bunların bütün dağın içi hâlis altın kesilmiştir. İçinde
cümlesinin Rabbimiz katından olduğuna îman mârifet, mahabbet, hizmet ve kulluk’ aşkı bu-
ettik derler.» lunan bu cevherlerin zerrecikler hâlinde bu-
lunduğu rûhlar da mertebe mertebedirler. Bu-
Yalnız tarikimizin hakkı için size bir misal nun yüksek dereceye varma şekli de halisane
söyleyeceğim ki hakıkat birazcık meydana çık- hizmet ve kulluk sayesinde toprak vücudun
sın: Çöllerin ve dağların topraklan birbirinden hâlis altın kesilmesidir. Bundan sonra o kim-
farklıdır. Birbirine benzemezler. Hiçbirinin se hep Hak’dan konuşur, hakkı söyler. Zikrinin
Hakk’ın fazlı olduğunu bilir. Onun nezih itika-
dı Hakk’ın koruması ile korunmaktadır. Onun
Kasım 2013 41 | dosta doğru