Page 52 - Dosta Doğru Dergisi 3. Sayı
P. 52
N. Fazıl KISAKÜREK
kirdir. Yani huzur ve şuurla çok zikir. Kemiyet VUK’UF-U KALBİ:
ne kadar fazla olursa olsun, eseri has olmayın- îki manalı: Biri, zikir edicinin her an Allah’ı
ca boşuna yorgunluk demektir. Zikrin eseri, bilmesi.. Bu, «Yad Daşt» nev’inden bir iş.. Bu
Tevhit Kelimesindeki nefy kısmında beşerî vü- hususta Hoca Übeydullah Hazretleri buyurur-
cudun yokluğa karıştığına, ispat kısmında da lar ki:
ülûhiyet cezbelerinden bir tecelli göründüğüne —«Vukuf-u Kalbî» Allah’tan agah olmakta
delâlet eden hallerle meydana çıkar. bir gönül halidir, öyle ki, gönülde, Allah’tan
gayri hiç birşey olmayacak.
Şah-ı Nakşibend Hazretleri: Yine Hoca Ubeydullah Hazretleri:
«Vukuf-u Adedî» denilen hassa, Ledün il- —Zikirde zikredilenden agâh ve gönlü ona
minin ilk mertebesidir. inhisar ettirmek. . Bu âgâhlığa, görüş, eriş, vü-
Bu görüşten murad, başlangıçta bulunanla- cut ve «Vukuf-u Kalbî» derler.
ra ait tasarruf ve cezbe eserleri olmak gerektir. ikinci mana:
Nitekim Alaeddin Attar, Hazretleri buyur- Zikredicinin gönüle yönelmesi. . Mecaz yo-
dular: luyle gönül dedikleri, ucu sivri ve kenarları yu-
—öyle bir halet ve keyfiyet ki, yakınlık ve varlak müselles şeklindeki et parçasına.. O et
Ledün ilminin başlangıcı onda tecelli eder. parçası sol memenin altındadır ve bütün dik-
«Vukuf-u Adedî» nin Ledün ilminde başlangıç katin üzerinde toplanacağı noktadır. «Vukuf-u
noktası olduğu, Mutlak Bir’in aleminde belir- Kalbî» den murat da o et parçasının zikirden
mesi sırrından haber vermesiyledir. «Vahid»in, asla gafil olmayarak onun harareti içinde eri-
esasta, sayılara çekirdek teşkil etmesi gibi.. mesidir. Şah-ı Nakşibend Hazretleri, «Vukuf-u
İki mısra: Kalbî» ye ait bu iki noktayı lazım ve mühim
“Görünen çokluk sureti bir nümayişten iba- tutmuşlardır.
rettir; Bir ayet gereğince, Allah her yerde hazır-
Tecellilerde hakikat «Bir» den başkası değil” ken nasıl Kabeye dönülerek ona el açılıyorsa,
Bir kıta: can ve gönül kabesi kalbe yönelmek suretiyle
“Çokluk ayniyle birliktir; yol bulunuyor ve onsuz olmuyor. Zira insan,
Varlık «bir» dedir. içinde bulunduğu taayyün suretleri ve hayvanî
Her neyi iki görürsen sen, ruhu bakımından istikametlerin zindanında
Bil ki, o yine birdir.” mahpustur. Ama, yine aynı insan, öz hakika-
Bir kıta: tiyle cihet ve istikametlerin dışındadır. Bu ba-
“Hakikat ehlinin mezhebince Bütün sayılar kımdan cihet ve istikametin esiri, cihetsizliği
«bir» in içindedir. Zira sayılar ne kadar çoğalsa yine cihette aramak zorunda kalıyor.’ Ve yine
Hakikatleri yine birdir.” bu bakımdan mecaz, yoluyle gönül denilen et
işte Ledün ilminin ilk merhalesi olan «Vu- parçası da ruh hakikatinin nişanesi ve bir nevi
kuf-u adedî» böyle bir anlayışa ermektir. cihet tayini noktası oluyor. Hakikate yol için bu
Ledün ilmi öyle bir bilgidir ki, yakınlık eh- mecaz noktasına yönelmek ve Ledün ilminin
line ancak Allah’ın talimiyle malum olur; akla anahtarını onda bulmak lazımdır.
bağlı deliller ve müşahedelerle değil . . Nitekim Hoca Abdülhalik Hazretleri, beka alemine
Kur’an Hızır’ı Ledün ilmine malik olmakla intikalleri yaklaşınca yakınlarından dört kim-
över. Yakîn ilmiyle Ledün ilmi arasında fark seyi davet ve irşad makamına liyakatle tebşir
şudur ki, yakîn ilmi, ilâhî zat ve sıfat nurunu etmişlerdir.
idrakten ibaretken, Ledün ilmi, Allah’tan il-
ham yolu ile manaları kavramak işidir.
Kasım 2013 51 | dosta doğru