Page 32 - Dosta Doğru Dergisi 2. Sayı
P. 32

oluyorlar, çok ahlaklı oluyorlar, çok      İşte cüzi irademiz bizim için bir kat-     isterler.
yumuşak oluyorlar, çok merhametli          redir, akl-ı cüzümüz bir katredir.                 Ama yalnız hep bu sular deryaya gi-
oluyorlar, adaletli oluyorlar.
                                               Cenabı Hakk’ın mesela küllî iradeye        der mi?
    Onlarda kin yok, onlarda haset yok,    (irade-yi kül’e), Akl-ı kül’e karşı cüzî ira-      Büyük bir su deryaya gidemez, par-
onlarda kibir yok, onlarda gurur yok.      de bir katredir. Okyanus var, bu derya-
Bunların hepsini tamamen atmışlar,         lar değil okyanus var; cüz, okyanustan         mağım kalınlığında bir su deryaya gi-
çıkartmışlar; hülasa olmuşlar. İnsanlık    alınmış bir katredir.                          der.
şerefine nail olmuşlar. İnsanlık şerefine
nail olan, işte o zaman Allah’ın en kıy-       Yani bu nedir? Mademki insanda                 Nasıl olur? Deryaya giden nehirdir,
metli, Allah’ın en makbul kulu o oluyor.   cüzi iradeden küllî iradeye geçiyorlar,        ırmaktır.
                                           aklı cüzden aklı küle geçiyorlar. Onun
    Erit cismin çıkar zubûrlarını          için bak!                                          Ama suların hepsi de gitmez derya-
    Sadef ol lü’lü’-i mercâna gel gel                                                     ya. Mesela bir de dere suları, çay suları
    Bu kelam bunu ifade eder.                  Akl-ı cüz etmez ihâta akl-ı küll sen-      var değil mi? Bunlar o ırmağı bulmaz-
    Mesela şimdi bir madde diyelim al-     sin gönül                                      sa, o ırmağa dökülmezse deryaya gide-
tın veyahut da işte bakır, gümüş. Bun-                                                    mez.
larda ham maddeler vardır. Bu ham              Kîl ü kâl ile bu ömrüm cümle ver-
maddeler nasıl ayrılır?                    dim zâya ben                                       Ama ırmağa dökülen başparmağım
    Ateşe girer, ateşte erirse onun ham                                                   kadar en ufak bir su ırmağa dökülüyor-
maddeleri ayrılır, hülasa kalır.               Demek ki insanların kîl u kâl ile;         sa ırmak onu deryaya götürür. Irmağı
    Demek ki burada bizim o ham mad-       yapması, alması, vermesi, işte bunlarla        hiçbir yer tutmaz, kara topraklar ırmağı
delerimizi ne çıkaracak, ne atacak, ne     “aklı cüz etmez ihâta” diyor.                  eylemez. İlla ırmağın yatağı deryadır.
bizi hülasa edecek?                                                                       Deryayı bulacak, deryayı bulmadan ır-
    Aşk.                                       Aklı cüz; Cenabı Hak insanlara bir         mak bir yerde durmaz.
    Aşk ateşinde yanmadıktan sonra biz     akıl vermiş, değil mi?
hülasa olamayız.                                                                              Onun için burada deryadan mana
    Biz bu iç âlemimizdeki ahlakı zemi-        Ama bir de insanlar bu aklı cüzünü,        Allah’ın azametidir.
meleri atamayız. Ahlakı hamideleri elde    külli akla ulaştırıyor.
edemeyiz.                                                                                     Irmaktan mana Evliyâullah’tır.
    Evet, Allah’a şükür, çok şükür, bin        Cenabı Hak insanlara sekiz sıfatın-            Muhakkak ki o su, ırmağı bulma-
şükür, nihayetsiz şükürler olsun. Biz      dan sıfat vermiş. Mesela görmesi, işit-        dan deryaya gidemiyorsa, biz de bir
bu nimetin şükründen aciziz. Ne kadar      mesi, konuşması, aklı, düşünmesi, ira-         Evliyâullah’ı bulmadan Allah’tan gelen
şükretsek az gelir. Gerçi ne kadar şük-    desi, kuvveti değil mi? Bunları Cenabı         ruhu Allah’a ulaştıramayız.
retsek yüz defa, bin defa, milyon defa     Hak insanlara vermiş.                              Onun için bak şeriat, tarikat, haki-
şükretsek bununla ancak dilin zekâtını                                                    kat, marifet var.
vermiş oluruz. Her azanın zekâtı vardır,       Ama bunlar insanlarda cüzidir. Cüzi            Şeriat, zâhir; kitap, Kur’an, sünnet.
dilin zekâtı da şükürdür.                  demek yani gökten düşen yağmur kat-                Ama tarikat da yine Kur’an, sünnet;
    Onun için burada yine çok şükür,       releri var ya, her insanınki bir katredir.     başka şey değil.
yine bin şükür mademki mecazdan ha-                                                           Ama yalnız burada yaşantıya ge-
kikate geçiliyor.                              Ama nereden geliyor bu yağmur              lince ayrılıyor. O zaman Kitap’ı onlar
    Hakikat demek bir derya ise mecaz      katreleri?                                     yaşıyorlar, sünneti de onlar yaşıyorlar.
bir katredir.                                                                             Niçin?
                                               Deryadan geliyor.                              Şimdi bak, şeriat da Allah’ın emri
30 | dosta doğru                               Nereye gidiyor? Gidecek olursa,            değil mi? Şeriat neden ibaret?
                                           zaten bu katreler birleşecek olursa, bir           Şeriat da ilim, amel, ihlâstan ibaret-
                                           araya gelirse nereye gider?                    tir.
                                               Deryaya gider veya bu yerden kay-              Bizde ilim var, amel var ama ihlâs
                                           nayan sular var ya bunların aslı nedir?        yok.
                                               Derya, deryanın basıncı ile bunlar             İhlâsta da sınır yok. İhlâsın da me-
                                           geliyor. Aslı bunların deryadır. Bun-          sela küçüğü var, büyüğü var; büyüğü-
                                           lardaki akma ile yine deryaya gitmek           nün büyüğünün büyüğü var.
                                                                                              Ama zâhirin anladığı ihlâs diyor ki:
                                                                                          “Allah’ı göremiyorsun ama o seni gö-
                                                                                          rüyor veya buna itikat edin.” Her ame-
                                                                                          linde “Ben onu göremiyorum, o beni
                                                                                          görüyor.” deyin. Veyahut da Allah’ı gö-
                                                                                          rüyormuşsun gibi amel işleyecek ki ih-
                                                                                          lâs etmiş olasın.
                                                                                              Tarikatta ihlâs bu değildir, tarikatın
                                                                                          ihlâsı böyle değildir.
                                                                                              Tarikatın ihlâsı; yapamadım, kullu-
                                                                                          ğumu yerine getiremedim, ben bu kul-
                                                                                          luğumu layıkıyla yapamadım.
                                                                                              Bak, tasavvufî kelam şudur: “Ameli
                                                                                          güzel işle, işlememiş gibi bil.”
                                                                                              Ameli güzel işleyemiyoruz zaten. O

                                                                                                                   ağustos 2013
   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37