Page 190 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 190
190 Gül'den Bülbüllere
İkinci şefaat: Velîlere yetki verilecek. Velîlere yetki verilince de dünyada
kim onları tanımışsa, kim onları sevmişse, onlar da kimleri evlat edinmişse
âhirette onlara sorgu sual olmaz. Âhirette bütün sorumlulukları velîleredir.
Üçüncü şefaat: Peygamber Efendimiz günahkâr ümmetini Cenâb-ı
Hakk’a affettirecek.
Hayatı memattır memâtı hayât
Yüz bin renk gösterir aslı bir nevât
Asla sözlerinden bulunmaz sebât
Memât: Ölüm. Nevât: Çekirdek
Hayatımı kurtaran o olmuştur. Evliyâullâh bir müridi öldürür de diriltir
de. Nasıl öldürür? Onu varlığından kurtarır. Onu hayatına ulaştırır. Müridin
sualini râbıtası veriyor. Hatta bir tarikat var. Nakşînin koludur. Râbıtayı
mevt veriyorlarmış. Bu da bir koldur. Bir hakikat var. Nasıl ki bizde Şeyh
Efendimiz kaşlarımızın hizasında bir altın kürsü üzerinde oturuyor, bu
Râbıtayı hayâldir. Râbıta-yı Nakşî hayâli elde etmek müridin hazmına
göredir. Onu elde etmek bizim elimizde değildir. Ancak Nakşî hayâl bizim
vasıtamızdır.
Bir noksan işlememek için, bir kusur yapmamak için. Gaflette olmamak
için, terakkî için. Nakşî hayâl kâfi geliyor. Nasıl ki bizde nakşî hayâl var ise
onlarda râbıta-yı mevt (ölüm râbıtası) veriliyor.
Nasıl bir şeydir bu? Ben hastayım, ölüm döşeğinde yatıyorum. Son
nefeslerimi yaşıyorum. Şeyh Efendim başımda üzerime okuyor. Öldüm Şeyh
Efendim kemerimi bağladı. Beni selâmet yatağına yatırdı. Beni soydu. Her
bir şeyimi yaptı. Beni tabuta koydu. Cenâzemi kıldırdı. Aldı kabire götürdü.
Şeyh Efendim üzerimi örttü. En sonra bana talkın verdi. Ben de yaptım.
Kabirde kalktım oturdum. Baktım ki ben değilim Şeyh Efendim imiş. İşte bu
da râbıta-yı mevt. Nakşînin bir kolunda var. Demek ki bu dünyada eteğine
sarılana âhirette sorgu sual olmazmış. Âmennâ ve saddaknâ. Eteğine
sarılmak: Hakiki bir mürit olmaktır. Sevgi ve hizmette ona sarılmaktır.
Evliyâullâha mahrem olmaktır. Sevmektir, sevilmektir. O zaman ne oluyor?
Kabirde sorguyu suali kolay veriyor. Kıyamette de ona dehşetleri hiç
göstermiyor. Ve de muhâfaza ederek cennete dâhil ediyor onu.
Bu konuda büyüklerin bir sohbeti vardır. Mübârek Şeyh Efendimiz
buyurdu:
“Pîri Tâgi Hazretleri’nin bir müridi varmış. Bir gün nasıl olmuşsa,
râbıtasında bir düşünce hâlinde şu gelmiş aklına: Acaba demiş: “Seyda
Hazretlerinin bu kadar müridi var. Kıyamet gününde hepsini bir araya nasıl
toparlayacak? Nasıl muhâfaza edecek? Nasıl müdafaa edecek?” demiş.
Uyur uyanıklık durumda iken sanki ölmüş. Kıyamet kopmuş. Bütün insanlar
kalkmış mahşer yerine gidiyorlar. Öyle izdiham ki, bin bir ayak üzerinde. O
sırada bakıyor ki şeyh efendisi Seydâ Hazretleri sadece bunun elinden
tutmuş dolandırıyor. Hesap yerlerini dolandırmış. Mizân’ı, Sırat’ı hepsini
geçirmiş. Cennete dâhil etmiş. Cennete girince sormuş:
“Seydâ gurban, dünya âleminde senin bunca müridin vardı. Bunlar ne
oldu? Bunlar cehenneme mi gittiler?” demiş. Mübârek o zaman ne yapmış?
Evliyâullâhın sırr-ı velâyeti vardır. Velâyetinden bir kutu çıkarmış. O kutuyu