Page 185 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 185

Tasavvuf Sohbetleri -1                                           185

               Aşk  insanları  derviş  yapıyor.  Dervişin  anlamı  nedir?  Allah’tan  başka
            düşüncesi olmayan. Dünyadaki arzulardan da geçmiş, âhiretteki arzularından
            da  geçmiş.  Her  şeyden  geçmiş.  Sadece  kalbinde  Allah  kalmış.  Ama  bunu
            böyle  aşk  yapıyor.  Allah  olursa...  Görünmeyen  şeyleri,  bilinmeyen  şeyleri
            insan tarikatla elde ediyor.
               Firak:  Ruhlarımızın  ayrılışı.  Ayrılıktan  kurtulursa  azaptan  kurtuluyor.
            Ayrılıktan ne ile kurtuluyoruz?
               Aşkım bana oldu burak
               Burak’tan  mânâ  Miraç’tır.  Peygamber  Efendimiz  Burak’la  Miraç  yaptı.
            Hak talibinin de Miraç vasıtası nedir? Miraç yapmak, Allah’a vasıl olmaktır.
            Peki,  bu  ne  ile  oluyor?  Aşk  ile  oluyor.  İnsanı  Allah’a  götüren,  Allah’a
            ulaştıran en güçlü vasıta aşktır.
               Al benliğimizi gitsin irâde
               Arz eyle cemâlin irdür murâde

               Bu günkü ihsanı koyma yarine
               Düşürme Efendim ferdâya bizi
               Ferdâ:  Ayrılık.  Allah’a  kim  bağlar?  Evliyâullâh  bağlar.  Evliyâullâh  bir
            vasıtadır  arada.  Kulu  Allah’a  bağlar.  Kendisi  çıkar  aradan.  Onu  biz
            anlayamayız. Bilemeyiz. Bilen bilir. İnsanlar fenafi’ş-şeyh olurlar. Fenafi’r-
            resul olurlar. Allah’ta fani olunca insanlar, şeyhi aradan çıkıyor. O makama
            ulaşır da şeyhine hizmet etmezse, şeyhini sevmezse ruhunu indirirler.
               Bir meşâyihle müridi uçuyorlarmış. Meşâyih demiş ki:
               “Bak  oğlum.  Ben  Allah,  Allah  diyeceğim.  Sen  şeyhim,  şeyhim  diyecek-
            sin.” O Allah, Allah demiş. Müridi de şeyhim, şeyhim demiş. Yedinci kata
            kadar çıkmışlar. Orada demiş ki:
               “Artık şeyhimi bırakayım da Allah, Allah diyeyim.” demiş. Birden düşü-
            yorlarmış. Şeyhi demiş ki:
               “Ne  yapıyorsun  oğlum?  Burası  yedinci  kat  arş-ı  âlâ,  düşersen  toz
            olursun.” demiş.
               Abdülkadir  Geylanî  Hazretleri’nin  bir  müridi  varmış.  Gitmiş  katırı  ile
            beraber  odun  getirmeye.  Dağdan  odunları  kesmiş.  Katırına  yüklemiş.  Dağ
            yolu tabii. Oraya takılmış. Katır uçmuş gitmiş:
               “Medet yâ Abdülkadir!” demiş. Râbıtasına yalvarmış. Uçan katır durmuş.
            Bu sefer:
               “Medet yâ Resûlallâh!” demiş. Bir daha yuvarlanmış. Yine durmuş. Ama
            yine yuvarlanıyor. Bu defa:
               “Medet  yâ  Rabbî!”  diyor.  Katır  yine  yuvarlanıyor.  Derenin  dibini
            buluyor. Mahsun, mahsun halatlarını alıp ayrılıyor. Dergâha geliyor. Şeyhi
            diyor ki:
               “Oğlum  ne  yapayım.  Sen  bana  seslendin  ben  manevî  elimi  uzattım  o
            katırı tuttum. Ama sen orada durmadın. Hz. Resûlullâh’ı çağırınca o geldi.
            Ben o gelince ondan utandım. Hayâ ettim. Ben elimi çektim. Ben elimi çekip
            o  uzatana  kadar  yine  bir  boşluk  oldu.  O  katır  yine  yuvarlandı.  Sonra  sen
            yine durmadın Hz. Allah’ı çağırdın. Hz. Resûlullâh da Hz. Allah’ın kudret
            elini görünce, ondan hayâ etti. Utandı. Çekti elini.” diyor.
   180   181   182   183   184   185   186   187   188   189   190