Page 9 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 9
Tasavvuf Sohbetleri -1 9
farklılıklar var. Bütün ameller seçildikten sonra bir fazilet aranmış. Edille-i
şeriyye ile aranmış. “Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır.” buyuruyor ya
Cenâb-ı Hak. Büyüklerden birisi buyuruyor:
Savm u salat u hac ile sanma biter zâhid işin,
İnsan-ı kâmil olmaya lazım olan irfân imiş.
Bu da bir ilimdir. Kalp ilmini bilenler meşâyihlerdir. Çünkü onlar kalp
ilmi okurlar. Cenâb-ı Hak, bizi inanmış olarak göndermişse bize kâr ve zarar
bildirmiş. Manevî kârımız itaat, zarar ise Allah’a isyan etmektir. Fakat isyan
edenler müsavi değiller, itaat edenler de müsavi değiller. İtaat edenler
müsavi olsalar bile, birisi daha makbul olur. Diğerininki o kadar olmaz.
İlim, amel, ihlas ile itaatler tamam oluyor. İlim: Allah’ı bilmektir. Amel:
Bildiğini işlemektir. İhlas: İlmini de amelini de Allah’tan bilmektir.
Bu ilmi Allah verdi, bu ameli Allah verdi. Cenâb-ı Hak fırsat verdi, kuv-
vet ve gayret verdi. Onun verdiği güçle ben bu ameli işledim. İşte ihlas
budur. Esas ihlasın anlamı: Ben yapamadım, işleyemedim, bilemedim.
Onun için, itaati makbul olan kimse yaptığıyla övünmeyendir. Yapama-
dım zannedendir. Diğeri de itaat işlemiştir. Ama makbul olanı yapamadım
diye düşünüyor. Onun için Cenâb-ı Hak; amelinizi, ibadetinizi rızası dahi-
linde istiyor. Benim ilmim yok diye üzülmeyin, ilim Allah’ı bilmektir.
Herkes bildiğinin âlimidir. İlmimiz inancımızdan.
“Herkes bildiği ile amel ederse, biz bilmediklerini ona öğretiriz.”
Burada “bilmediklerini biz ona öğretiriz” diyen Cenâb-ı Hak, insanlara
ilhamı kalbinden doğduruyor. Hoca ilmi, medrese ilmi de inkâr edilmez.
Hoca ve medrese ilmi ile de tasavvuf bulunmuştur. Fazilet var. Amellerin
makbulleri, amellerin kıymetlileri bunlarla bilinmiştir. Bir zâhir ulema kendi
bildiği ile kalırsa, ilminden, amelinden dolayı bir kâmile kendini teslim
etmezse, bir kâmil insan bulamazsa onun ilminden, amelinden ledünnî
doğmaz, ilmi olsa bile. Eğer bir kâmile teslim olmazsa, ilmi yüksek de olsa
ondan ledünnî doğmaz. Çünkü:
Söz ile bir kalbe doğmaz ledünnî
Bütün azaları dil olmayınca
Nefs-i emmârenin bilinmez fendi
Gönül şehri bahr-i Nil olmayınca
Her kalbe ledünnî doğmaz, bütün azaları dil olmayınca. Evet, bütün
azaları yasaklardan korumalıdır zâhirde. Ama maneviyatta, tarikatta anlamı
bu değildir. Bütün azalara zikir yaptıracaksın. Bütün azalar denilince
vücudunda kılların dahi zikir yapacak. “Çok zikredin.” diye Cenâb-ı
Allah’ın bir emri var. Rakam vermiyor, çok zikredin diyor. Bunu tasavvuf
âlimi nasıl izah ediyor? Diyor ki: “Zikrenkesîrâ”
Bunun manası ancak müntehîde olana tecellî eder. Bir de kesirin manası
tecellî etmez. Kesir demek, rakam yok demek. Sabahtan akşama kadar
zikretmek demek. Müptedî irâde sahibi. Bunda rakam var. Kelâm-ı kibârda
buyurulmuş:
Özün bir pîre teslim et müdâvim ol kapısında
Meşâyihten murad şâhım mürebbî kâmil olmaktır
Mürebbî kâmil: Mürşit, en üstün terbiye edici.