Page 13 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 13

Tasavvuf Sohbetleri -1                                            13

            gelirlerse  onların  sözleri  Hak’tan  tecellî  eder,  ruhtan  tecellî  eder.  Ruhlar
            cezbeder.  Cezbeder  ama,  bir  cemaatte  yüz  tane  insan  varsa  bir  tanesi
            konuşur. Ama konuşturan kim olur onu? O cemaat konuşturur. Fakat cemaat
            ne kadar çok olursa orada cezbe o kadar fazla olur.
               Katreler derya olur cemiyet-i kübrâ ile
               Büyük  cemiyetler  olunca  katreler  derya  olur.  Buradaki  katrenin  anlamı
            ne? O cemaatin muhabbetleri, sevgileri... Muhabbetler birleşince ne yapıyor?
            Bir  cüz’i  irâde  sahibinde,  bir  kişide  tecellî  eden  sözler  deryalar  gibi
            coşturuyor. Söylenen sözler deryalar gibi coşturuyor. Allah diye bağırıyorlar.
            Bunlar  kendileri  mi  bağırıyorlar?  Onları  bağırtan  ne  oluyor?  Konuşulan
            kelamlar.  Bu  kelamlar  nereden  zuhur  etti?  Ruhtan.  Ruhu  konuşturan  kim
            oldu? Cemaatin isteği oldu.
               Kibrid-i ahmerdir şeyhin nefesi
               Yakar dil şehrinde bırakmaz pası
               Beraberdir Pîr-i Tâgî Mevlâsı
               Daim cezbederler me’vâya bizi
               Yani  bu  cemaati  buraya  toplamışsa  kim  toplamış?  Bizim  Şeyh  Efen-
            dimiz. Dede Paşa Hazretleri. Onunla tanıdık birbirimizi. Onunla tanıdık. O
            zaman demek ki bu günahkâr, Abdurrahim konuşmuyor. Abdurrahim ne de-
            mek?  Rahim’in  kulu  demek.  Bu  günahkâr,  Rahim’in  kulu  konuşmuyor.  O
            hâlde konuşturan kim oluyor? Sizin arzunuz. Sonra Mübarek Dede Paşa’nın
            bize zâhirde olan bir emri var. Bir de maneviyatta da bizim ruhumuz ondan
            alıyor. O bizim ruhumuza veriyor gücü, kuvveti, ilmi, bilgiyi. Konuşturan o
            oluyor. Biz konuşmuyoruz. Onun için bir kelâm-ı kibârda:
               Ey birâder sözlerime tut kulağ
               Sanma anı söyleyen dil ya dudağ
               Hey dinleyenler diyor, sanma ki bunu dil, dudak konuşuyor. Bunu ruhu
            konuşuyor. Ruhu kim? Ruhu, râbıtasıdır.
               Efendim, sultanım, ruhu revânım
               Vermezem terkini bin can olursa
               Ne mümkün ayrılmaz çıksa da cânım
               Âlemde kâinat düşman olursa
               Cenâb-ı  Hak  bu  gibi  nimetleri  bahşetmiş,  onun  için  kelâm-ı  kibârda
            buyuruyor ki:
               Yalnız nâtüvan cismim değil masum-u kalp hasta
               İnsanların kalbi masumdur, ruhu da masumdur. Fakat o kalbi muhafaza
            etmek  lazımdır.  Nasıl  bir  çocuğu  muhafaza  ediyorsanız,  nasıl  bir  çocuğu
            ebeveyni,  velisi  muhafaza  ediyorsa…  Kalbimizin  ebeveyni  kim  oluyor?
            Elimiz,  dilimiz,  gözümüz,  kulağımız.  Burada  bir  de  akıl  var.  Aklımızla
            düşünecek olursak eğer, elimizi, dilimizi, gözümüzü, muhafaza edersek eğer,
            o  zaman  kalbimiz  masum  kalıyor.  Eğer  yasak  olan  şeyleri  yaparsak,  bu
            masum kalbe hakaret etmiş oluyoruz. Zulmetmiş oluyoruz. Onun için insan-
            lar; hâli, fiili, ameli ile terakki ederler. Vücut aslında fiilinden ve amelinden
            mesuldür.  Hâlinden  mesul  değildir.  Hâlinden  olan  mesuliyeti  şu  kadar  ki:
            Gönlüne gelen kötü bir niyeti varsa onu atması lazım. Atarsa mesul değil,
   8   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18