Page 16 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 16

16                                                 Gül'den Bülbüllere

               Kabız hâli sıkıcıdır. Meşru ve gayrimeşru şeyleri düşündürür. Maddiyatı
            düşündürür. Veyahut da kin, buğz, haset, her şey...
               Bunlar  ne  oluyor?  Bunların  hepsi  kalbimizi  rahatsız  eden,  bunaltan,
            sıkıntı içerisinde bırakan şeylerdir. Bunlar gelir.
               “Gam gelmez dememişler, gam eğlenmez demişler.”
               Bunlar  gelir.  Gelmesinden  maksat  vücudun  havfi,  havfe  düşmek…
            Cenâb-ı  Hakk’ın  Celal  sıfatının  tecellîsinden  oluyor.  Fakat  insanlar,
            Celal’inden  gelen,  her  ne  gelirse  gelsin  Cemal’e  çeviriyor.  İbrahim  Hakkı
            Hazretleri’nin emri budur:
               “Hak şerleri hayreyler” buyuruyor.
               Hak şerleri hayreyler. Anlaşılmasın ki sen veya ben şer işleyelim de Hak
            bunu hayretsin. Hayır!
               Mademki  Peygamber  Efendimiz:  “Benim  mürebbim  Rabb’im.  Beni
            Rabb’im terbiye etti.” diyor.
               Bunun zâhirdeki anlamı nedir? Peygamber Efendimiz ümmîdir. Yetimdir;
            annesi yoktu, babası yoktu. Okutmadılar. Mektep medrese görmedi. Ama O
            tıfl iken (çocukken), onda bir ilim vardı.
               Tıfl iken ol dilerdi ümmeti
               Sen gocaldın terk edersin sünneti
               Tıfl  iken!  Bu  ne?  Anasından  dünyaya  geldi,  hemen  secdeye  kapandı.
            Seni,  beni,  ümmetini  diledi.  Hani  onda  bir  ilim  olmasaydı,  ne  biliyordu
            ümmetini?  Nereden  biliyordu?  Meşâyih  sohbetinde,  tarikat  sohbetinde
            buyuruyorlar ki büyüklerimiz; Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’i, O’nu,
            bir  hoca  talebeye  ders  verir  gibi  bin  sene  okutmuş.  Zaten  kendisi  de
            buyuruyor ki, Peygamber Efendimiz:
               “Evvel benim ruhumu halk etti, evvel benim aklımı halk etti, evvel benim
            nurumu halk etti.”
               Öyle ise, bizim de bir mürebbîye ihtiyacımız vardır. Biz de ruh sahibiyiz.
            Cenâb-ı Hak bize de ruh üflemiş. Öyle ise, bizim de ruhumuzun mürebbîsi
            olacak. Mürebbîsiz ruh yetişmez.
               Bizim  mürebbîmiz  kim?  Mürşidimiz.  Allah,  şeriatımıza  göre,  cüz’i
            irâdemize  göre  bize  emretmiştir.  Şerden  sakının,  kaçının  demiştir.  Şerre
            rızası yoktur. Hayra rızası vardır. Ama Hak’tan tecellî eden hayırlar, şerler
            var.  Bizim  hastalığımız  bize  şer  görünüyor.  Bizim  fakirliğimiz  bize  şer
            görünüyor. Bu da nedir? İllet, gillet, zillet. Ama bir tane mi illet var? Bin
            tane illet var. Bunlar nereden geliyor. Allah’tan geliyor. Ama bunların hepsi
            bizim için şer. Mademki herhangi bir hastalık bizi rahatsız ediyorsa, rencide
            ediyorsa... Fakirlik, yoksulluk, büyük zararlar, üzüntüler, kederler… Nedir
            bunlar?  Şer  görünür.  Allah’tan  tecellî  eden  şer  bunlardır.  Bir  de  biz  hayır
            düşünüyoruz.  Hayra  yoruyoruz.  Sen  iyi  niyetlisin,  insanlara  iyilik  yapmak
            istiyorsun.  Fakat  senin  karşına  çıkan  insan  da  sana  kötülük  yapıyor.  Bak!
            Ondan da kötülük geliyor sana. Nedir işte bunlar: İllet, gillet, zillet.
               İllet:  Hastalık.  Gillet:  Maişet  darlığı,  fakirlik.  Zillet:  Cemiyette  itibar
            yokluğu.
               İlim olmazsa cihanda insanlar azar kalır yabanda
   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21