Page 20 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 20
20 Gül'den Bülbüllere
parmağı. Geliyor seni uyarıyor. Unuttunsa, uyan diyor. Velâyet parmağı seni
dürtüyor. Bir de ne vardır?
Herhangi bir şeye çalıştığın zaman yekûn tutmak. Mesela bir vasıtaya bi-
nip gidiyoruz. Bindiğimiz vasıtadan bir ses gelir kulağımıza. Sen kalbini
zikir ile meşgul edersen vasıtadan aldığın ses zikir oluyor. Bakarsın ki o da
Allah diyor. Öyle midir? Amennâ ve saddaknâ. Ehl-i zikir için öyledir. Ehl-i
zikir için makina sesi değil bu ses. Bütün duyulan seslerin tümü Allah der.
Bütün birbirine vurulan sert cisimlerin, arabaların, insanların, kuşların çı-
kardığı ses: Allah. Bunların hepsi Allah’ı zikrediyor. Ehl-i zikir olmuştur
bunlar.
Kâmile her eşya olmuştur evrâd (zikir)
Buyuruyorlar ya... Her eşya kâmile zikir, tevhit.
Zaten Cenâb-ı Hakk’ın: “Sizin cansız olduğunu zannettiğiniz her şeyin
zikri vardır...” diye âyet-i kerimesi vardır.
Evet bu nedir? Bidâyette sen yolcusun, yayan yürüyorsun. Yolda
yürürken adımlarını “Allah, Allah, Allah” diye at. Gafil atma. Fakat buna da
hudut tespit et unutmamak için. Nasıl? İlerde görünen bir nokta var. Bir ağaç
var veya belli bir şey var ilerde. Oraya kadar dikkat edeceğiz, nazarımızı
vereceğiz. Adımlarımız ne kadar olursa olsun saymayalım. O noktaya
gidinceye kadar adımlarını gafil atma. Allah, Allah… diyerek yürü. Bunun
çok büyük ecri var. Ecre etkisi var. Orada büyük bir ağaç var veya boyalı ev
var. Bütün dikkatini kullanarak Allah, Allah… diyerek gittin oraya. Oradan
da ileriye yine bir nokta tayin et. Yine Allah, Allah… diyerek yürü oraya.
Yani her işinde insanlar böyle yaparsa, zaman zaman, bu sa’y ile onda olan
gaflet azalır.
Gaflet ne? Hani bir gaflet var ki günah sevap, hayır şer, haram, helal şey-
lerdir ibadeti olmayanlarda. Müridin de bir gafleti var. O da râbıtasını
unutursa, Rabbini unutursa, Peygamberini unutursa müridin gafleti budur.
Bunlardan kurtulması için ne yapması lazım? Bu gibi sa’yları, bu gibi
gayretleri göstermesi lazım. Bu gayretlerle, gafletleri tamamen atıyorsa
kendinden, asıl kabız hâli o zaman kesiliyor. Kabız hâli o zaman kalkıyor.
Basıt hâli kalıyor. O zaman onda bir sıfat, bir meleke meydana geliyor.
Yerken, içerken, yürürken sa’y ede ede bu meleke yerleşiyor. O kişi bir
işle uğraşırken bile Allah’ı unutamaz. Unutamaz, çünkü kalp Allah dedikten
sonra sen ye, iç, ne iş yaparsan yap, kalp devam eder. O zaman ne oluyor?
Senin zâhirin halk ile; kalbin, bâtının Hak ile oluyor. Bunlar sa’ysız olmaz.
Bunun için çalışmak lazım. Şeriatta çalışmak var, tarikatta çalışmak var.
Hakikate ulaştın. Orada da sen oluyorsun âlet. Yaptıklarını sen yapmıyorsun.
Konuştuklarını sen konuşmuyorsun. Sen bir âletsin. Allah’ın bir âletisin.
İraden yok. Seni konuşturan Allah, yediren Allah.
Bakın İbrahim aleyhisselam: “Beni Rabb’im yedirir, beni Rabb’im içirir,
beni Rabb’im yatırır, beni Rabb’im kaldırır.” diyor.
İşte müritlerin sonu da böyle olur. Cüz’i irâdesinde de bu var mıdır? Var-
dır. Bunlar cüz’i irâdede taklit oluyor. Cüz’i irâdede bunlar mecaz oluyor.
Mecazdan hakikate geçiliyor. Mecaz ne oluyor? Râbıta-i nakş-ı hayal
bizim için mecazdır.