Page 14 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 14
14 Gül'den Bülbüllere
atmazsa mesuldür. Atmazsa eğer, o kötü şey onda büyür, çoğalır... İnsanların
kalbini neye temsil etmişler? Bir suya temsil etmişler.
Bir nehir var akıyor. Bir de göl suları var. İnancımız var, Allah, bizi halk
etmiş. Günah, hayır, şer… Bunlara bir inancımız var. Günah, sevap, hayır,
şer gibi düşünceler kalbimize geliyor. Onun günah olduğunu biliyoruz,
işliyoruz. Şer olduğunu biliyoruz, yine işliyoruz. İnanmayanlar için böyle
şeyler zaten yok. Günah, sevap, hayır, şer onlar için yok. Ama inananlarda
vardır. Hayır, hayırdır. Şer de şerdir. Her an bunlara itikat etmek lazım.
Hayıra hayır demek lazım. Şerre de şer demek lazım. Harama haramdır diye
inanmak lazım. O inancı yaşamak lazım. Haram olduğunu bilmiş de yine
işlemiş. Yine onu işlememek lazım. İşte bizim de gönlümüze bazı yasak olan
şeyler gelebilir. Bunu fiiliyata geçirmeyeceğiz.
Sonra tasavvufa gelince kabız hâli, basıt hâli vardır. İnsanların kalbinde
tecellî eden hâller var. Hâlbuki hâli, fiili, ameli ile terakki eder insanlar.
Kimler? Müslümanlar. Hâli, fiili amelleri ile cemaat gelişir. Ameli, ibadeti…
Ameli, tarikattan almış olduğu hizmetleri. Fiiliyatı da tatbikatı, hareketi,
sözleri ve işlemleri. Bunları da mademki tarikatı varsa ona göre işleyecek.
Kim? Bu cemaat. Yani her geleni söylemesin, konuşmasın. Onu bir defa
düşünsün. Ondan sonra onu konuşsun. Şeriata, tarikata tatbik edince,
söylemiş olduğu sözün bir zararı gelecekse söylemesin. İnsanlara zarar,
kendisindendir. Söylediği söz birisini küstürüyorsa, darıltıyorsa veya o söz
birisini aldatıyorsa yine zarar kendisi içindir. Evet, sözlerini düşünerek
yapacak. Bunlar fiiliyatıdır.
Fakat hâl deyince: Hâl irâdenin dışındadır. Yani verilen verilmiştir.
Ameli, ibadeti, hizmeti… Bunu kendi irâdesiyle işliyor. İşleyeceği fiiliyatı
da onun elindedir.
Kabız hâli, basıt hâli
Kabız hâli nasıl olur?
Kabız hâli: Sebepli-sebepsiz, görünür-görünmez, bilinir-bilinmez, bir
kimsenin kalbine gelip de kalbinde onu rahatsız eden her ne olursa olsun, bu
kabız hâlidir. Bu gelir; buna mâni olunmaz. Bunu atarsa, bu geleni atarsa ne
yapmış oluyor? İşte onun kalbi cari bir nehir, kuvvetli büyük bir nehir. Bazı
şehirlerin içerisinden akıyor nehirler. O nehre bütün insanlar tarafından ev
zibilleri, sokak zibilleri ne kadar atsalar bu nehri kirletebilir mi?
Kirletemezler. Çünkü bu nehir büyük bir nehir, düşeni alıp götürüyor. Büyük
cisimleri de alıp götürüyor. O nehir kirlenmiyor. Yalnız eğer bir göl suyu
varsa, bir birikmiş su varsa, insanlar tarafından atılan her şey orada kalıyor.
Götürmüyor. Götürmeyince ne oluyor? Göl suyu pis oluyor. Ama nehri pis
edemezler. Zaten şeriatımızda cihat vardır. Tarikatta da cihat vardır.
Tarikattaki cihat, nefis cihadıdır. Nefis mücadelesidir. Nefis mücadelesi ne
ile doğar? Kabız hâli, basıt hâli ile doğar. Kabız hâlinde de mücadele, cihat
vardır. Basıt hâlinde de mücadele, cihat vardır. Basıt hâlindeki cihat; onunla
meşgul olup onu anlamak, onu oyalamak. Onu kendi hâline bırakırsan, o da
gidebilir. Onunla biraz meşgul olup direnmezsen, o kabız hâli sende durur,
çoğalır. Kabız hâli geldiği zaman onda da bir mücadele var. Onu da atmak
lazım. Onu atamazsan eğer o orada durur. Hem o göl suyu pis etmiş gibi
kalbi pis eder. Hem de orada büyür, çoğalır.