Page 20 - Gülden Bülbüllere 2 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 20
20 Gül'den Bülbüllere
— Ey yeryüzünün halifesi! Senin bu anlattığın sohbetten sonra Veysel
Karânî Hazretleri’ne gönlümden bir aşk, muhabbet doğdu. Ben onu görmek
istiyorum. Nasıl görebilirim? Nerede görebilirim, demiş.
Hazreti Ömer demiş ki:
— Git Basra yakınlarına, Fırat ve Dicle kıyılarında bulabilirsin, demiş.
Bu sahabe Hac dönüşü memleketine gitmemiş. Bakınız işte, tasavvuf bu,
tarîkat bu. Bu, Allah’ın bir ihsânı ile oluyor. Meşâyihe olan sevgi bu. Evine
dönmüyor, Basra’ya gidiyor. Oralarda iki üç gün gezerken bakıyor ki Fırat
kenarlarında, Dicle kenarlarında çok zayıf bir insan görüyor. Hiç kimse yok.
Ona selam veriyor. O bunun selamını alırken:
— Aleyküm selam Hannanoğlu, diyor.
O sırada sahabe şaşırıyor:
— Biz daha yeni karşılaştık. Sen benim Hannanoğlu olduğumu nereden
bildin?
Diyor ki:
— Bana O kimse haber verdi ki O’ndan gizli nesne yok.
Gizli nesne olmayan ne var? Allah. Her şey O’na ayan. Veys’e Allah bildi-
riyor.
— Bana nasihat edin, diyor.
Ona da ölümü nasihat ediyor. Diyor ki:
— Vasiyetim ölümdür, ölümü unutma. Deden gitti, baban gitti, yakınların
gitti. Âhir zaman Peygamber’i gitti, yâr-ı gârı Ebubekir gitti, Halife Hazreti
Ömer de gitti…
Deyince Sahabe diyor ki:
— Hayır, o yaşıyor. Ben onun yanından geliyorum, diyor.
— Yok, yok, o da gitti. Sen oradan ayrıldıktan sonra o da gitti, diyor.
— Peki bunları sana kim haber veriyor?
— Bana O kimse haber verir ki O’ndan gizli nesne yok.
Gaybı Allah bilir. Bir de Allah’ın bildirdikleri bilir. Âmennâ.
Allâhu Teâlâ buyuruyor ki: “Biz velîlerimizi yeşil kubbemiz altında gizle-
riz. Onları bizden başka kimse bilmez.”
Kelâm-ı kibâr:
Görün nice mahbûb-u Hüdâ var bu beşerde
Sevdim seni Seydâ-yı cihan hayr ve şerde
Âşık olanın ciğeri yanar da pişer de
Demek ki âşık olanların ciğeri yanıyor. Niçin yanıyor? Allah aşkı için.
Resûlullâh aşkı için. Meşâyih aşkı için yanıyor. Meşâyihi sevmek haktır.
Meşâyih ile Allah’ı tanıyor. Meşâyih ile Allah seviliyor, Resûlullâh seviliyor.
Allah öyle kurmuş düsturu. Kânûn-i ilahiye böyle. Onun için noksan
sıfatından kurtulamayan bir insan ahlak-ı hamîdeleri elde edemez. Ahlak-ı
hamîdeleri elde eden bir insan beşerî sıfattan melek sıfatına geçer.
Görün nice mahbûb-i Hüdâ var bu beşerde
Mahbûb: Güzel demek. Hüdâ: Allah’ın ismi.
Mahbûb-i Hüdâ: Allah’ın sevdikleri, güzelleri.