Page 16 - Gülden Bülbüllere 2 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 16

16                                                 Gül'den Bülbüllere




                                 “Beşikten mezara kadar

                                       ilim öğrenin.”


                                                                     (4 Ekim 1992)

               Allah feyzinizi, muhabbetinizi artırsın. Allah aşkınızı, muhabbetinizi artır-
            sın. Allah hepinizden râzı olsun. Yaşadığınız müddetçe Cenâb-ı Hak muhab-
            betinizi muhafaza etsin. Amelinizi muhafaza etsin.
               Allah amel tembelliği vermesin. Amel olmazsa, iman muhafaza edilmez.
               Allah’ın emri de böyle. Peygamber Efendimiz’in emri de böyle. Büyükle-
            rimizin emri de böyle.
               “İmanı muhafaza eden ameldir.” buyruluyor.
               Cenâb-ı Hak bizi ne için halk etmiş? İtaat etmek için.
               İman: O’na inanmak.
               Amel: O’na itaat etmek.
               İmanla amel birleşecek ki bizi kurtarsın.
               Ehl-i nâr var. Ehl-i cehennem var. Allah kullarını mükâfatlandıracak, ceza-
            landıracak. Allah’a isyan edenler cezalandırılacak. İnsanların ibâdeti olmazsa,
            namazı, abdesti olmazsa, Allah onları cezalandıracak. Âmentü’nün şartlarını
            yaşayanları, Allah’a itaat edenleri Cenâb-ı Hak mükâfatlandıracak.
               Biz  şimdi  âhirete  inandık.  İnanmayanlardan  değiliz.  Fakat  amel  lazım.
            Cenâb-ı Hak “Erhamerrâhimîn”, bir adâlet sahibi. Adâletin de künhü O’nda,
            merhametin de künhü O’nda. Allah kayırandır, esirgeyendir. Ama bir adâleti
            vardır  Cenâb-ı  Hakk’ın.  İnananı  korur,  ayırır.  İnanmayanların  da  rızkını
            veriyor, sıhhatini veriyor. Her isteklerini yerine getiriyor. Yalnız inananların
            dünyada, her isteğini yerine getirmez. Çünkü onlar âhirete inanmışlar. Cenâb-
            ı Hak onlara isteklerini âhirette verecek. Zaten âhireti isteyen, âhireti seven
            bir  insanın  dünya  için  bir  isteği  olmaz.  Ancak  dünyadaki  isteği  ne  olur?
            Allah’tan hayırlı sıhhat ister. Hayırlı rızık ister. Niçin? Onu da Allah’a itaat
            etmek  için  ister.  “Yâ  Rabbî  sen  bizi  bu  zamanın  fitnesinden,  şerrinden,
            kötülüğünden muhafaza et. Bizi şeytana uydurma. Sana itaat edenlerden et.
            Emrine muhalif olan her türlü şeyden bizi muhafaza et.” diye dua eder. Başka
            bir şey istemez. Zaten Allah öyle halk etmiş. Kânûn-i ilâhiyesi öyle. Ehl-i
            dünya  var,  ehl-i  âhiret  var.  Dünyayı  isteyenlere  âhireti  vermiyor.  Eğer
            dünyada  rahat  verseydi,  huzur  verseydi,  peygamberlere  verirdi.  Onlar  çok
            çileler çekmişler. Çok cefalar çekmişler. Bizler için çekmişler. Onlar zaten
            günahsızlar. Cenâb-ı Hak, onları peygamber olarak dünyaya getirmiş.
               Onlarda  altı  sıfat  vardır.  İnsanlarda  olmayan  sıfatlardır  bunlar.  Allah’a
            noksanlık  işletmeyen  sıfatlardır.  Allah  onlara  niçin  o  kadar  çile  vermiş.
            Ümmeti  için  vermiş.  Ümmetlerinin  çilelerini  çekmişler.  Onun  için  biz  de
            kendi  kendimize  acıyalım.  Allah  bize  akıl  vermiş  ki  kendimiz  için  yararlı
   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21