Page 14 - Gülden Bülbüllere 2 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 14
14 Gül'den Bülbüllere
• Birincisi: dünya sevgisi,
• İkincisi: kendi nefsî arzularımız, gayrimeşrû arzular,
• Üçüncüsü: şeytanın bizim aklımıza getirdikleri,
• Dördüncüsü de günah işleyen, isyan eden arkadaşımız.
Bu kişi kardeşin bile olsa, akraban dahi olsa. Niçin? Seni dost olarak yasak
yerlere götürüyor. Sana günah işletiyor.
Şeytandan, cinden kurtulmak kolay. Salavat çekerek, besmele çekerek on-
lar senden uzaklaşıyor. Hatırına getirince senden uzaklaşıyor. Yasak işlemi-
yorsun.
Ölümü düşünsek, kabir korkusunu düşünsek dünyayı sevmeyeceğiz.
Demek ki biz ölümü düşünmüyoruz. Kabir korkusu çekmiyoruz. Onun için
dünyayı seviyoruz.
Âhiretten korkan, Allah’tan korkan dünyayı sevemez. Ölümü düşünürsen,
cehennemi düşünürsen dünyadan soğursun. Bundan da böyle kurtulursun.
Nefsin arzularını da “Bu beni ateşe götürüyor.” diye düşünüp terk ede-
bilirsin.
Ama bu yaramaz insandan nasıl kurtulacaksın? Ondan sen kaçacaksın.
Bazı insanlar var ki bir çevresi var. İşlemiş olduğu günahı da biliyor ama kur-
tulamıyor. Bunun kurtuluşu var. O çevreyi, o arkadaşları değiştirmesi lazım.
Değiştiremiyorsa o arkadaşlarından uzaklaşacak. Onlarla gitmeyecek. Maze-
ret gösterecek. Hastayım diyecek. Şuram ağrıyor, buram ağrıyor diyecek. Bir
başka sefer önemli işim var. Bir başka sefer farklı bir şey söyleyerek onlardan
kurtulur. Demek ki imkânsız bir şey yoktur. Her şeyin bir çâresi vardır.
Bir de insanların kendi alışkanlıkları vardır. Onu da şöyle terk edebilir,
parmağını ateşe tutsun. Bugün parmağı bu ateşe dayanamıyorsa yarın bütün
vücudunun yanacağını düşünmeli. Başlangıçta bu alışkanlığı terk etmek
zordur. Ama iki gün, üç gün, bir hafta çalışmalı, atmalıdır kusuru. Bir de
alışmamış olduğu bir şeye alışması çetindir. Bu başlangıçtadır. Bir, iki, üç gün
derken bir hafta sonra ona da alışır. O da biter. Mesela başörtüsü. Evet
örtmemiş başını, alışmamış. Ama cihat yapacaksın. Allah’tan korkarak çalışa-
caksın. Bir müddet zahmetini çekersin, sonra alışırsın, zahmeti bitti.
Cenâb-ı Hak her kârı her zarârı insanların sa’yına bırakmış. Maddî-
manevî, zâhir-bâtın zararları bırakmış bize. Ama maddî zararları biz kendi
sa’yımızla yapmıyoruz. Bütün sa’yımızı kâr için sarf ediyoruz. Zarar
Allah’tan geliyor. Ama bu neyin zararı? İnananlar için bu, insanlar burada
olsun olmasın, böyle. Manevî zararları insanlar bile bile işliyorlar. Bu zararı
göremiyorlar. Ama bir gün karşısına çıkacak bu zarar o insanların.
Onun için: Cenâb-ı Hak “İnsanlar hüsrandadır” buyuruyor.
Bu zarar amelsizlik, âhiret zararı bu zarar. Dünya zararı değil. Dünya zararı
bizim için kârdır.
Dünya zararı, âhiret kârını kazandırır. Buna sabredersek âhiret için kâr olu-
yor. Ama esas zarar âhiret zararıdır. Bunu her inanan biliyor. Bile bile işliyor,
göremiyorlar.