Page 8 - Gülden Bülbüllere 2 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 8

8                                                  Gül'den Bülbüllere

               Cenâb-ı Hak ne buyuruyor: “Sizin bileniniz ile bilmeyeniniz bir değildir.”
               Bilenle bilmeyen farklıdır. Ama bir kültür ilmi var. Bir de din ilmi var.
            Kültür ilminde tahsil yapılıyor. Doktora yapılıyor. Bunlar ilim adamı oluyor.
            Bir de din ilmi var. Önemli olan din ilmidir. Kültür ilmi ile uzaya çıkarlar,
            Ay’a çıkarlar. Bunların ilimleri ancak dünyada. Kültür ilmi ne kadar olursa
            olsun  bunları,  ilimleri  kurtarmaz  cehennemden.  Kurtulmak  için  “lâ  ilâhe
            illallâh” diyecek, inanacak. Bütün İslâm’ın şartı da bunun içerisindedir. Evet
            İslâm’ın beş şartı var: Savm, salat, hac, zekât, kelime-i şehâdet. Dili “lâ ilâhe
            illallâh  Muhammedü’r-Resûlullâh”  diyecek.  Ama  kalbi  de  buna  inanacak;
            imanla, ikrarla tasdiklenecek ki onda icraat olsun.
               Hak’tan âyan bir nesne yok
               Bu  nesnelerden  âşikâr  Allah  ama  gözsüzler  göremiyor  onu.  Kim
            gözsüzler?  Basiret  gözünü  açamayanlar.  İnsanlarda  basiret  gözü  var,  kalp
            gözü var. Baş gözü var, kalp gözü var.
               Cenâb-ı Hak öyle buyuruyor: “Biz insanlarda dört tane göz halk ettik, ikisi
            başında, ikisi kalbinde.”
               Bütün görünenlerden daha âşikâr Allah. Ama kime? Kalp gözü açılanlara.
            Eşya ayna olur. Buna insan ne ile ulaşır? Tarîkatla. Tarîkat olmazsa hakikate ge-
            çemez. Tarîkatın da sadece suretinde kalmayacak. Onun da özüne geçmek lazım.
               Tarîkat kelâmı:
               Söz ile her kalbe doğmaz ledünnî
               Bütün azaların dil olmayınca
               Nefs-i emmârenin bilinmez fendi
               Gönül şehri bahr-i Nil olmayınca
               Ledünnî İlmi: Bâtın ilmi demek. Bâtın ilmi kalbinden açılırsa, bir insanın
            kalp gözü de açılır. Kalp kulağı da açılır. Kalp gözü açılanlar âşikâr görür.
               Onun için ne diyor:
               Dertli bilir dertli hâlinden
               Demek ki insanların baş dili var, kalp dili var. Baş kulağı var, kalp kulağı
            var. Bunlara inanmak lazım. Eğer bir insan tarîkatı yaşarsa hakikate geçer.
            Hakikate geçemeyince bu sıfatları elde edemez.
               Tarîkatın yaşanması için tarîkatın dört şartının elde edilmesi lazım. Bir de
            tarîkatı yaşamak için mürşidini kendine örnek edineceksin. Her hareketini, her
            sözünü, her işini örnek edineceksin. İşte “râbıta” budur. Bizim tarîkatımız
            râbıta tarîkatıdır.
               Râbıta-yı hayâl: Mürşidini hayâl etmek. Nasıl hayâl edeceksin? Yediğini
            hayâl edeceksin. İçtiğini hatırlayacaksın. Konuştuğunu hatırlayacaksın. Hayâl
            edeceksin.  Mümkünse  çay  içtiğin  zaman  şeyh  efendinin  içtiğine  benzete-
            ceksin  çayı.  Yemek  yediğini  görmüşsen  onun  yediği  gibi  yemeğe  çalış.
            Namaz  kılarken  onun  kıldığı  gibi  kılmaya  çalış  ki  işte  bu  insibah  oluyor,
            “râbıta-yı  hayâl”  oluyor.  Sonra  hayâlden  nakşa  geçiliyor.  Kendini  ona
            benzetmeye çalışa çalışa bir de bakıyorsun ki sen o olmuşsun. O da sen olmuş.
            Şeyh Efendim çayını şöyle içiyordu diye çayı içe içe bir gün bakıyorsun ki
            sen içmiyorsun, çayı o içiyor. Bunlar haktır. Vallâhi haktır, Billâhi haktır.
            Bizde râbıta çok önemli. Râbıta ise ikidir:
   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13