Page 50 - Dosta Doğru Dergisi 2. Sayı
P. 50
na teşbih ettiler. emek verdireceği için daha fazla ecir teşâbihini teslim, yani Allah’ın mü-
Râsih âlimler demek, ilim deryasına kazanmağa sebeb olur. Bu cümleden teşâbihâtla murâd ettiği şeyin hakîkatı-
olarak âyet, muhkem ve müteşâbih na imandır. Onun zahiri bâtınına
dalıp ilimlerine hiçbir şekilde şek gir- olmak yönleriyle doğrudan doğruya muhalif görünebilir. Kur’an dilinde mü-
meyecek şekilde itkaan ve tarsin eden- alâkalı ise onu inceleyen âlim birden- teşâbih lâfızların hakîki mânâları ne ise
ler, yani son derece sağlamlaştıranlar, bire duraklayacak, bu ise onu taklid odun Onlar da Allah Teâlâ hazretleri-
demektir ki aslı rüsûhdur. Bir şeyin bir karanlığından, istidlâl ile tahkik aydın- nin zâtı ve fiili sıfatlarında vâki olmuş-
şeye rüsûhu demek, onun içine iyice gi- lığına çıkmaya sevkedecektir. Bir baş- tur:
rip dış tesirlerden müteessir olmayacak ka faydası ise -ki bu bâbda en kuvvetli gibi.”
şekilde sağlamca yerleşmesi” demektir. ihtimali teşkil eden şebebdir -: Kur’an
Meselâ, iman filânın kalbine rüsuh etti, aynı âyetle avâm ve havâssı bir noktaya Şehid imam, Nâsıru’l-milleti ve’d-
yani hiç çıkmayasıya yerleşti diye tâbir dâvet eder. Avâmın tabiatları ise ekse- dîn Ebu’l-Kaasım Yusuf bin Muham-
olunur. riyetle hakikatleri anlamak için uğraş- med el-Haseni el-Medeni es-Semer-
maya meyletmez. Meselâ işin başında kandi, «İhkaak» kitabında -ki mahzen-i
İmam Nâsıruddin el-Beyzâvî, “En- âvâmdan, cisim olmayan, şekli olmayan hakaayıkdır- şöyle der;
vâru’t-tenzîl” isimli tefsirinde bunu, ve gösterilemeyen bir mevcudun isbatı-
nı sorduğun zaman o bunu adem veya «Söz maksadı anlatmak içindir, bil-
âyetin kısmında vakıf yapıp, nefye nisbet eder, yani ya böyle bir şey mece yapmak için değil. Fakat Cenâb-ı
müteşâbihi, Allah’ın kendisine tahsis et- yoktur der, yahud reddeder. Çamura Hakk’ın hikmet-i bâliğası Kur’an’da
tiği ilimdir. Dünyanın Ömrü, kıyame- batmış gibi bocalar. Bu hususta en doğ- müteşâbihâtın bulunmasını murad etti.
tin vakti, adedlerin ifâde ettiği mânâlar, ru yol, onlara tevehhüm ve tahayyül Diğer ilahi kitablarda da bunlar mev-
meselâ azab meleklerinin ve diğerleri- ettikleri şeylere uygun düşecek lâfızlar- cud idi. Müteşâbih, lâfzı vaz’olunmamış
nin adedleri gibi. Yahud zahiri murad la hitab edip, önce açık hakikatlerden mânâların ifâdesi için kullanılmıştır.
olunmayan veyahud murad olunan şeye başlamak suretiyle konuyu anlatmaktır. Hikmet üzerinde yazılmış bütün ki-
delâlet etmeyen ilimdir, diye tefsir et- Eğer istidadları varsa ve istiyorlarsa ağır taplarda, gizli mânâlar açık mânâlar-
miştir. meseleleri anlatmaya tedricî bir usûl dan daha çoktur. Ediblerin eserlerinde,
dairesinde girişmek lâzımdır. Bunun hikâyelerinde ve ifâdelerinde istiâre ye
Nahivci, münazaracı, kelâmcı, mü- da birinci merhalesi onlara başlangıçta teşbih çoktur.»
fessir ve birçok meşhur tasnifleri bu- müteşâbihâtın anlatılması, ikinci mer-
lunan Fahruddîn Râzi Ebu Abdillâh hale ise müteşâbihâtın, muhkemât ile Tayyibl de Keşşaf şerhinde der ki:
Muhammed bin Umer bin Huseyn izah edilmesidir. Bu bâbda söyleyecek- «İnsana aid şeyleri bilmek, ihsanı
el-Kureşı el-Bekri, et-Teymi - ki ken- lerimiz bu kadardır. Allah bu âyetlerden bilmenin yoludur. Başka türlü, öğre-
disine usûl âlimlerince imam denilir, murâdını en bilendir.” nilmesine. imkân bulunmayan ilimle-
muhaliflerinin şüphelerini tefsirinde ri sezmek, insanı râsih âlimlere varıp
gayet kuvvetli bürhanlar getirerek ibtâl Zamanımızın imamlarından Şem- onlardan öğrenmeğe sevkeder. Râsih
etmiştir - Mefâtihu’l-ğayb adlı büyük sü’l-ârifin Tâcu’d-din Muhammed bin âlimlerin derecesine varan kimse neyin
eserinde bu âyetin tefsirinde derki: Tayfur es-Secâvendi, Hadâiku’l-Hakaa- öğrenilip neyin öğrenilemeyeceğini bi-
ik kitabında diyor ki: lir, istenenlerden hangisine erişilip han-
«Âlimler, Allah’ın kitabında mü- gisine erişilemeyeceğini de bilir. Hangi
teşâbihâtın bulunmasının faydalarını “Ehl-i sünnet vel’cemaat mezhebin- derecede durup daha ileri varılamaya-
birer birer açıklamaya çalıştılar. Onlar- de da vakıf lâzımdır. Kur’an’a cağım, hangi tâlibin nereye, hangisinin
dan birisi şudur: Nerede bir müteşâbih imânın şartı muhkemiyle amel, mü- nereye kadar ilerleyebileceğini de bilir-
âyet varsa onu anlamak suretiyle hakî-
kata vâsıl olmak, hakka yaklaşmak o
kadar zor ve meşakkatlidir. Bu da fazla
48 | dosta doğru ağustos 2013

