Page 55 - Dosta Doğru Dergisi 2. Sayı
P. 55

1.Takdîsu’r-Rabb:                        maları kudretleri, işitmeleri, görmele-      lunmuştur. Ancak bu hadîslerin diğer
    Müteşâbih lâfızların mahlûkıyyet ve      ri, konuşabilmeleri, irâde edebilmeleri,     hadîslerle beraber kendi yerlerinde mü-
buna bağlı cismâniyyetle alâkalı olan        ihtiyar edebilmeleri doğrultusunda           taâla edilmeleri faydalı olur. Sadece bir
zâhirlerinden anlaşılan şeylerin tümün-      ortaya koydular. Kendi özellikleri hak-      hadîse ve de anlamadan saplanıp ileri
den Rabb Teâlâ Hazretlerini takdis et-       kında söyledikleri sözleri de bu mânâ-       geri hüküm vermeğe cür’et, etmek ha-
mek.                                         lara denk tutarak söylediler. Dediler ki:    talı ve tehlikelidir. Biz burada bu hadîsi,
    Avâmdan olanlar kat’i olarak ve ya-      İşte bunlar bizim kemâl sıfatlarımızdır.     mevzuun nezâketi hakkında bir fikir
kınen bilmelidirler ki bu gibi şeyler Al-    Sonra kendi noksanlıklanna baktılar.         vermek üzere naklettik. Allah’ın sıfatla-
lah Teâlâ Hazretleri hakkında muhaldir       Meselâ cehaletlerine, âcizliklerine, kör-    rına dair hadîs-i şerifler için kaynakla-
ve Allah bunlardan mukaddesdir. Gön-         lüklerine, sağırlıklarına, dilsizliklerine   rına müracaat lâzımdır. Allah Teâlâ en
lünde Allah’ı bir cisim olarak düşünen       baktılar; yani her şeyi bilemedikleri-       bilendir.
kimse putperesttir. Çünkü her cisim          ne, bilemedikleri şeyleri doğruca veya
mahlûktur. Mahlûka tapmak ise küfür-         alelâde ifâde edemediklerine, her şeyi           Gazzâli der ki:
dür. Puta tapmak da küfürdür. Çünkü o        göremediklerine, duyamadıklarına ve              «Bütün gayretleri neticesinde ve Al-
da mahlûktur. Çünkü cisimdir. Cisim          duyduklarını anlatamadıklarına bakıp,        lah’ın tevfîkı ile nefsini bilen ve kendi
ister arz gibi kesif ve karanlık, isterse    bunlara da: îşte bunlar da bizim noksan      sıfatlarıyla Allah’ın sıfatlarını mukayese
güneş, ay ve yıldızlar gibi nûrânî, ister    sıfatlanmızdır, dediler.                     eden kimse Allah’ın sıfatlarının bizim
hava gibi şeffaf, Arş, Kürsî ve semâ gibi                                                 sıfatlarımıza benzemekten münezzeh
büyük ve yüksek, zerre gibi küçük, taş-          İşte bunların Hak Sübhânehu ve           olduğunu anlar. Bu takdirde bile böyle
lar gibi sert ve katı, insan gibi canlı ol-  Teâlâ hazretlerinin vasfında söyledik-       bir mârifet noksan bir mârifettir. Böy-
sun müsavidir. Cisim, uzunluk, genişlik      leri sözler kendi, kemâl, derecelerinde      le birv marifette mübhemlik ve teşbih
ve derinlik gibi buutlarla bağlı kalmağa     kalmaya mahkûmdur. Halbuki Cenâb-ı           galibdir. Halbuki marifetin müşabehet-
mahkûmdur. Aynı anda bir başka şeyin         Hak bunlardan münezzehdir. Nerede            ten elde edilmiş olmaktan kesin şekilde
boşlukta yer kaplamasına mani olur,          kaldı noksanlıklardan münezzeh olma-         uzak olması, münâsebet aslının isimde
çünkü cisimdir.                              ması!                                        de müşareketten uzak bulunması lâ-
    El-Gazzâlî-rahımehullah, «el-Mak-                                                     zımdır. Bu kadarını anla.»
sadu’I-esnâ fi şerhi esmâ- illâhi’l-hus-         İşte Cenâb-ı Hakk’ın bütün sıfatlan          2.İman ve tasdik:
nâ» adlı eserinde, el Kuddûs ism-i ce-       mahlûkatmın tasavvur hududlarına te-             Kulun bu lâfızlardan murad edile-
lilinîn îzahında der ki; «Allah Teâlâ his    nezzül eder. Fakat onlar il anlayış dere-    nin Allah’ın celâline lâyık mânâlar ol-
ile, yani bildiğimiz beş duyu ile idrâk      celerine’tenezzül; eden bu malumat ile       duğunu kesin olarak bilmesidir. Allah,
edilebilen bütün vasıflardan, hayâl ile      yaptıkları, tanımlamalardan Allah mü-        kendisini nasıl tanıtmışsa öyledir. Al-
tasavvur olunabilen bütün şekillerden,       nezzehdir, mukaddesdir. Onların hayâl        lah’ın ve rasûlünün lâfızlarının muradı
vehme gelen her şeyden, gönle düşen,         ettikleri şeylere benzemez. Mümasil de       olan mânâlar hakdır ve onların buyur-
yahud tefekkür neticesi zuhureden            olmaz. Bunlardan bu kadarcık olsun,          dukları şekilde anlaşılıp kabul edildiği
her şeyden münezzehdir. İnsandaki            bahsetmeye ruhsat olmasaydı hiçbir           takdirde Hakk’a erilir. Kul onları anla-
melekelerin çalışmasıyla, yani vehir,        mevzu konuşulamazdı.                         yamıyorsa âczini itiraf edip boyun bük-
tefekkür, tasavvur, duyu hassalan ve                                                      melidir. Tasdik ise tasavvurdan sonra
hayâller sonucu insandan zühûr eden              Câmiu’l-usûTün onuncu kitabında,         olur. Lâkin tasdik mühmel işlerde ya-
sözler, ayıplardan, noksanlardan uzak        sâd harfinde Sıfatlar hakkında der ki:       pılır, bu muhal değildir. Yani kul icmali
olamaz. Ekseriyetle bu gibi konuşma ve       Ebû Hüreyre - radıyallahu anh - rivâyet      İman esâslarını anlasa da anlamasa da
düşünceler edebin terkinden sonra vu-        ediyor: Rasûlullah -Sallallahu Aleyhi ve     icmâlen onları tasdik edebilir ve etmeli-
kua gelir. İnsanın kalkıp da, «Bu mem-       Sellem                                       dir. Sonra tahkika ermeğe çalışır.
leketin kralı dokumacılıktan anlamaz,                                                         Zihinde halledilip anlaşılamayan
kân almayı da bilmez» demesi edebe                                               âyetini  mücmel esaslara iman da mümkündür.
aykırıdır. Nefy-i vücud, yani bir şeyin                                                   Fakat Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazret-
yokluğunu iddia etmek, imkân-ı vücu-         cümlesine kadar okudu. Bu sırada,            lerinin takdisi demek, O’ndan, O’nun
duna, yani o şeyin varlığının isbatına       Rasûlullah’ın, başparmaklarını kulakla-      hakkında muhal olan her şeyin nefyi
götürür. Fakat bu isbat yolunda da nok-      rına, diğer parmaklarını da gözleri üze-     demektir. Bunu yapabilmek ise tafsili
sanlık vardır. Halbuki El-Kuddûs olan        rine koyduğunu gördüm,» diyor. Hadisi        bilgiyi gerektirir. Yani iman rükünlerini
Hak Teâlâ Hazretlerinin kelâmı, halkın       Ebû Dâvûd rivâyet etmiştir.                  ayrıntılarıyla iyi bilmeyi icâb ettirir. Bu-
kemâl vasıfları olarak kabul ettiği vasıf-                                                rada nefyedilecek şeylerle cismâni olan,
lara müşâ- behetden, yâni benzemekten            Yine Ebû Hüreyre rivâyet eder ki,        cisimle alâkası bulunan şeyleri kasdedi-
de münezzehdirß.                             Rasûlullah - sallallahu aleyhi ve sellem     yoruz. Yukarıda zikredilmişti.
    Çünkü, halk önce kendi nefsleri-         şöyle buyurmuşlardır:                            3.Âczini itiraf:
ne baktılar, sıfatlarını anladılar, sonra                                                     Bu mânâların künhüne ve hakikati-
onun kısımlarını, kemâle yakın bulu-             —«Biriniz kardeşiyle döğüşürken          ne vâkıf olmayan herkesin âczini itiraf
nan veya doğrudan irtibatlı olan cüzle-      yüzüne vurmaktan sakınsın. Çünkü Al-         etmesi vâcibdir. Te’vilini bilmeyen kim-
rini gördüler ve kendilerine göre birta-     lah -Celle Celâlühu- Âdem’i kendi sure-      se bu âyetlerle ne murâd olunduğunu
kım izahlarda bulundular. Fakat bunlar       tinde halketmiştir.»                         anlamayan kimse âczini itiraf etmelidir.
hakkındaki bu izahlarını kendi çalış-                                                     Çünkü insana özünde ve sözünde doğ-
                                                 Hadîsi Müslim rivâyet etmiştir.          ru olmak vâcibdir. Bu da anlamadığı
ağustos 2013                                 Metnindeki «el-vech» kelimesine kadar
                                             Buhâri de rivâyet etmiştir.                                     dosta doğru | 53

                                                 Nefs, yed, rûh, kelâm, sem, basar
                                             gibi sıfatlara aid hadîs-i şerifler Câ-
                                             miu’l-usûrün aynı kitâbında zikro-
   50   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60