Page 40 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 40

40                                                 Gül'den Bülbüllere

               Nefs-i emmârenin bilinmez fendi
               Gönül şehri bahr-i Nil olmayınca
               Söz ile insanların kalbinde ledünni ilmi doğmaz. Ledünni ilmi olmayınca
            da bütün azaları dil olmaz, zikretmez. Ama bunun zâhirdeki anlamı bütün
            yasaklardan korunmaktır. Fakat tasavvufta böyle değil. Tasavvufta eğer bir
            insan tamamen gafletten kurtulursa, arifler sınıfına geçerse işte onun bütün
            azaları dil olur. Niye? Çünkü kalp, vücudun padişahı, merkezi. Bir ülkeye
            nereden emirler çıkar? Padişahtan. Bir ülke nereden idare edilir? Padişahtan.
            Kalp  padişah  olduğuna  göre,  onu  muhaliflerden  kurtarırsak,  yani  putha-
            nelikten kalbi kurtarırsak eğer, gafletten kurtulmuş oluruz. Kalp puthane olur
            mu? Olur. Gönlümüzde neyi besliyorsak kalbimiz onun puthanesi olur. Neyi
            seversen mabudun odur.
               Gönlümün puthânesinden hubb-u dünya nakşını
               Pûte-i aşkında yaktı nârına pervâ gibi
               Perva: Kepenek, kelebek.
               Gönlümün puthanesi: Bütün maddî arzular, istekler. Bunların hepsi cisim
            olarak gönlünde. Put olarak dolmuş kalbine. Ama bunları silen, yakan, atan
            kim olur?
               Pute-i  aşk:  Aşk  potası...  Ancak  mabudu,  aşkını  bilirse  bir  insan,  onun
            sevgisi kalbinde doğarsa, o zaman onlar hep çıkar. Yanar gider. Onun için
            buyuruluyor:
               Pervâneler geçti ateş bâbından
               Azmeyledi gülistandan içeru
               Onun  için  efendiler!  Burada  bize  ne  lazım?  Amellerimiz,  ibadetimiz.
            Allah’a şükür ibadetimiz. Tarikattaki hizmetlerimiz. Bunları yapacağız. Çok
            azimli olacağız. Fiiliyatımız, yaşantımız, sözlerimiz, oturmamız, kalkmamız,
            giyinmemiz, kazanmamız, harcamamız... Bunlar da şeriatımıza, tarikatımıza
            uygun olacak. Ama hâl ise irâdenin dışındadır.
               Bir gaflet hâli var. Bir de ayıklık hâli var. Gaflet hâlini azaltmak lazım.
            Yani Allah’a olan ayıklığımızı çoğaltmak lazım. Bu da kalbinizde olan bütün
            düşüncelerden,  bütün  sıkıntılardan,  kötü  niyetlerden  kurtulmak,  bunları  da
            atmakla olur.
               Bunları  ne  ile  atacağız?  Zikirle,  fikirle,  şükürle.  Allah’a  sığınmakla.
            Resûlullâh’a  sığınmakla.  Mürşidinize  sığınmakla.  Demek  ki  mürit,  kabız
            hâlini  kendi  sa’yı  ile  azaltıyor.  Basıt  hâlini  çoğaltıyor.  Tedricen  tedricen,
            zaman zaman azalıyor, çoğalıyor. Azala azala ne oluyor? Affedersiniz, eğer
            evinizde bir yerde pislik var ve bunu atacaksınız. Eğer bu pisliği atmak uzun
            sürecekse,  bunu  atmakla  usanırsanız  o  pislik  oradan  biter  mi?  Bitmez,
            paklanmaz. Ama direnecek, gayret edecek, sa’y u gayret edecek, yoruldum
            demeyecek, usandım demeyecek, ata ata bitirecek. Gönlümüzde olan kabız
            hâlimizi azaltmak içinde zaman zaman sa’yımızı yapacağız. Bu oluyormuş.
            Ne zaman ki kabız hâli onda tamamen azalıyorsa, bu sefer, hâli onda makam
            oluyor. Makam sahibi oluyor. Hâl gelip giden, makam oturandır. Öyle ise
            bizim  kabız  hâlimiz,  muhabbetimiz  hâl  oluyor.  Öyle  ki,  müridin  gönlüne
            öyle bir muhabbet doğuyor ki hiçbir şeyi dert etmiyor. Sanki dünya onunmuş
            gibi rahat, şen, şakrak, muhabbetli. Bu hâlinde insanlara çok yarayışlı olur.
   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44   45