Page 50 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 50

50                                                 Gül'den Bülbüllere

               Her kim ki düşmedi ayağa, çıkmadı başa
               Her kim ki ayaklar altında çiğnenmedi, başa taç olamaz, bu da tarikatın
            tevazu sıfatıdır. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
               Her kim ki Allah için alçalırsa, biz onu yükseltiriz.
               Alçalmaktan  maksat,  tevazu.  İnsanların  türap  olması  lazım.  Ayaklar
            altında  çiğnenmesi  lazım.  Her  kim  ki  düşmedi  ayağa,  her  kim  ki  ayaklar
            altında çiğnenmedi, başa taç olamaz.
               Payine yüz süremedim ne çare
               Bir de bir kelam daha:
               Her kim ki payine yüz sürdü, etti sebatı, ol buldu necatı
               Yüzümüz  meşâyihimizin  ayağının  altında.  Aslında  bütün  insanların
            ayağının  altında  olması lazım,  derviş  olmak  için.  Dervişlik  büyük  bir  ma-
            kamdır.  Derviş  olmak  için  bütün  insanlara  yüzünü  çiğnetmesi  lazım.
            Gerçekten çiğnetecek değil. Yani herkesten kendisini aşağı görsün. Yüzünü
            herkesin ayağının altına koysun, dervişlik sıfatı buymuş.
               Dervişlik sıfatı şuymuş ki: Yüzüne silleyi vuranla ağzına şekeri veren bir
            olacak. Seni birisi sevdi, okşadı, ağzına tatlı bir şey verdi. Birisi de geldi vur-
            du. İkisi de bir olacak. Böyle ol ki derviş olabilesin. Öbürü beni sevdi diye
            ona iyi diyeceksin, ama diğeri dövdü diye ona kötü demeyeceksin.
               Mübarek  Mevlânâ  Celaleddin  Rumî  Hazretleri’nin  zamanında  Hüsa-
            mettin  Çelebi’yi  çok  seviyor,  daima  en  yakın  müridi  o.  Selçuklular
            zamanında  padişah,  bize  bir  tane  şeyh  gönder  demiş.  Padişah  bir  şeyh
            istiyor. O da sıradan bir mürit gönderiyor. Hüsamettin Çelebi demiş ki:
               “Sultanım padişah şeyh istedi, sen bir derviş gönderdin.”
               O da:
               “Hüsamettin, padişah şeyh istedi. Derviş istemedi ki...” demiş.
               Gelin dergâha dervişler
               Kılalım zevk ü cünbüşler
               Hüdâ’nındır kamû işler
               Bu meydan-ı muhabbettir
               Şefîimiz Muhammed’dir
               Burada bir araya gelmek, konuşmak, Sünnet oluyor. Sünneti’ni işleyenler
            şefaati  kazanıyor.  Resûlullâh’ın  şefaatini  kim  kazanacak?  Sünneti’ni
            işleyenler. En büyük Sünnet budur işte.
               Peygamber Efendimiz bir gün ashabına buyuruyor ki:
               “Sizler yarım saat için Müslüman olunuz.”
               Hepsi çok korkuyorlar ve demişler ki:
               “Anamız,  babamız  sana  feda  olsun  Yâ  Resûlullâh.  Müslümanlık  neden
            ibaretse bize öğret.”
               Buyurmuş ki:
               “Yirmi  dört  saat  içinde  her  bir  işinizi  bırakın,  bir  araya  gelin,  sohbet
            edin.”
               İşte sohbet, Sünnet-i müekkede olan bir ameldir.
               Sünnet-i  Müekkede:  Terki  mümkün  olmayan  Sünnet  demektir.  Ama
            hubb-i dünya sarhoş eylemiş, menfaat deyince koşuyoruz, nasihat, amelden
   45   46   47   48   49   50   51   52   53   54   55