Page 51 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 51
Tasavvuf Sohbetleri -1 51
kaçıyoruz. Hâşâ bu cemaat için değil. Onların bu amellerden haberi yok.
Bütün nefsanî arzuların peşinde, ticaret peşinde. Kelâm-ı kibârda buyuruyor:
Niceleri yâr der gönlü binada
Niceleri yâr der gönlü zinada
Nicesinin gönlü bey ü şirâda
Bu yâr kimdir bilemedim ne çare
Çok kimseler yâr diye gönlü lüks binalar yapmak, oturmak, parasını al-
mak, yâr diye sanki onlardan bir menfaat gelecekmiş gibi onu düşünüyorlar.
Niceleri de affedersiniz şehveti peşinde. Serveti, kazancı var. Kız kadın
peşinde, bunlar da yâr diye ona sarılmış.
Nicesinin gönlü bey ü şirâda: Nicesi de var ki gece gündüz alıyor, satıyor
ne ilimden ne amelden, ibadetten, nasihatten, vaazdan, sohbetten hiç haberi
yoktur. Mütemadiyen alışveriş peşinde. Kelâm-ı kibâr da diyor ki: Bunların
hangisi doğru, hangisi hakiki yârdır bilemedim. Ama bir de var ki:
Duydum ki yârimin yeri Kâf imiş
Dillerde söylenen kuru laf imiş
Aslını sorarsan “nûn” u “kâf” imiş
Pâyîne yüz süremedim ne çare
Burada çokları binalara yâr diye sahip çıkmış. Çokları da var ki zinada,
ona yâr diye sahip çıkmış. Nicesinin gönlü de bey ü şirada olanlar, hırs ve
tamahta. Bunların hangisi yârdır bilemedim. Diyor ki:
¾ Benim Hüsamettin’im, padişah benden şeyh istedi derviş istemedi ki.
Derviş isteseydi ya kendim giderdim ya da seni gönderirdim. Şeyh istedi
diye ben de bir mürit gönderdim.
Burada bir esrar var şimdi: Mürit daha müptedî âleminde. Varlığından
kurtulamamış. Varlığından kurtulsa zaten müritlikten meşâyihliğe geçiyor.
Zaten ‘biliyorum’ demekle ne oluyor insanların ilmi, ameli ne oluyor?
Perdeliyor. Her ne kadar mürittir ama o unutmamış. Kelâm-ı kibârda geçer:
Bu gaflet uykusundan kalk kamu bildiklerin bırak
Cihana bir güzelce bak gelen durmaz gider yâ Hu
Senin bildiklerini bırak. Ne kadar olsa mürit irâde sahibi. Yani daha kendi
varlığında. Bildiklerini unutamamış, atamamış. Veliler atmıştırlar. Bilgilerini
atmışlardır. Çünkü onların bilgisi Hak’tan oluyor. Kendilerinden değil, kendi
bilgilerini atmışlar. Cenâb-ı Hakk’ın bilgisi tecellî etmiş. Demiyor mu
Cenâb-ı Hak: “Konuşan dili biz oluruz.”
Ledünni ilmi budur, kalp ilmi budur. Tasavvuf ilmi budur. Dervişlik
büyük bir sıfattır. Yüzüne silleyi vuranla ağzına helvayı veren bir olmuşsa
derviştir. Dervişlik bir elenmiş topraktır. İnce elenmiş toprak. Buna biraz da
su ilave edince, o kadar güzel yumuşak bir toprak olur ki ona basan ayak
incinmez. Ayağına toz da konmaz. Dervişliğin bir sıfatı da bu.
Evet ama nasıl derviş olur insan?
Oldum vatanımdan cüdâ
Görün beni aşk neyledi
Yaktı bizi aşk-ı Huda
Görün beni aşk neyledi
Âhiri derviş eyledi