Page 52 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 52

52                                                 Gül'den Bülbüllere

               Demek ki aşk-ı ilahi bir insanı yakıyorsa varlığından kurtuluyorsa derviş
            olabiliyor. Biz de aşk var ama, bizdeki aşk cüz’idir. Aşk bizde kemale ulaş-
            mamış. Aşkın henüz hakikatine ulaşmamışız. Aşkın daha mecazındayız. Ne
            için mecazındayız? Ne zaman ki aşk bizi ihata ederse, yediğimizden habe-
            rimiz olmaz, içtiğimizden haberimiz olmaz, nerede olduğumuzu bilmeyiz, o
            zaman hakikatine ulaşırız.
               İlâhi bir aşk ver bana
               Kandalığım bilmeyeyim
               Ya  Rabbi,  öyle  bir  aşk  ver  bana  ki  ben  nerede  olduğumu  bilmeyeyim.
            Kim  olduğumu  bilmeyeyim,  ama  bu  aşkla  insanlar  mecazdan  hakikate
            geçiyor. Mecaz olan aşk büyüte büyüte hakikate ulaştırıyor. Bütün aşkı elde
            ediyor. Böyle söylerken yanlış anlaşılmasın. Aşkın bütünü Allah’tır. Sonra
            Resûlullâh’a, sonra insanlara paylaştırılmıştır. İnsan Allah’ı ne kadar severse
            sevsin  Hz.  Resûlullâh  kadar  sevemez.  Allah  da  Resûlullâh’ı  çok  sevmiş.
            Demek  ki  Allah’ın  Resûlullâh’ı  sevdiği  kadar  da  Resûlullâh  Allah’ı  seve-
            mez.  Neden?  Çünkü  “Habibim,  ben  seni  muhabbetimden,  sevdiğimden
            yarattım.” buyuruyor Cenâb-ı Hak. Sevgisinden, muhabbetinden yaratmışsa,
            demek ki Allah’ta olan muhabbet, Resûlullâh’ta olan muhabbetten daha çok.
            Onun için buyuruyor:
               Muhabbetten yarattı ol Habibi Hazret-i Mennân
               Değil kim ol Muhammed Hazret-i Mevlâ’da yangın var
               Bu  yangın,  muhabbet  yangını.  Yoksa  Allah’ta  yangın  olur  mu?  Hâşâ
            estağfirullah. Hz. Allah’ta bir sevgi var. Sevgi var ki evvela sevmiş istemiş
            ve kendi muhabbetinden Habib’ini yaratmış. Bütün mevcudatı da Peygamber
            Efendimiz’in  nurundan  yaratmış.  Bizde  de  bir  muhabbet  var.  Cüz’isi  var.
            Küllisi  var.  Hz.  Resul’un  muhabbeti  mi  bizde  oluşacak?  Olmaz.  Allah’ın
            muhabbeti mi bizde oluşacak? Olmaz. Allah’ın ilmi mi bizde tecellî edecek?
            Etmez. Resûlullâh’ın ilmi mi bizde olacak? Olmaz. Hz. Allah’ın adâleti mi?
            Hayır. Cenâb-ı Hak ne vermiştir insanlara? Cüz’iyi vermiştir. Ama insanlar
            cüz’iden külliye ulaşabiliyorlar mı? Ulaşıyorlar. İşte insanların kalbinde olan
            cüz’i muhabbet, cüz’i ilim, cüz’i akıl. Bunlar ne oluyor? Büyüyor, çoğalıyor.
            İnsanların sa’y u gayreti ile büyüyor, çoğalıyorlar. Kalbinde olan bir cüz’i
            muhabbet.  Baş  parmağın  kalınlığında  olan  feyz-i  ilahi  müridin  kalbine
            geliyor.  Nereden  geliyor?  Şeyhinin,  efendisinin  iki  kaşının  ortasından
            geliyor. Buna inanın. Zaten Cenâb-ı Hak ne buyuruyor?
               Kulum beni sev, sevdiklerimi sev.
               Bu, bunu ifade ediyor. Bu, buna işarettir. Bir evliyâullâhı seviyoruz. Bu
            sevgi bize görünüyor mu? Görünmüyor. Nerede bu sevgi? Kalbimizde. Ama
            bunun da bir cismi var. Onun da bir vücudu var. Cismi olmayan şey asla
            söylenmez. Akla gelmez.
               Maddiyat: Zâhirde cisim gösteren şeyler.
               Maneviyat: Cisim göstermeyen varlıklar.
               Bizim de cesedimiz maddiyattır. Cisim gösterdiği için cesedimizde olan
            gözlerimiz, kulaklarımız, dilimiz, birer maddiyattır. Bunlar mecazdır.
               Bunların  hakikati  var  mı?  Var.  Nerede  bunların  hakikati?  İnsanların
            kalbinde. Hakikate ulaşınca, insanların kalbindeki hakikat gözü açılıyor. Her
   47   48   49   50   51   52   53   54   55   56   57