Page 102 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 102

102                                                Gül'den Bülbüllere

               Birisi de dedi ki: “Ben suların müvekkiliyim, denizleri buraya aktarırım.
            Bu ateşi söndürürüm.”
               Birisi  dedi  ki:  “Ben  rüzgârların  müvekkiliyim.  Şarktan,  garptan
            rüzgârları getiririm. Bu ateşi savurturum.”
               İbrahim aleyhisselam: “Bu gücü siz nereden aldınız, nasıl yapıyorsunuz?”
               “Bize Rabb’ımız verdi.” dediler.
               “Eee. Ben Rabb’ımı tanıyorum. Ben Rabb’ımı biliyorum. Siz ne karışı-
            yorsunuz? Ne giriyorsunuz aramıza? Siz aradan çıkın, O bana yeter.”
               Demek ki İbrahim aleyhisselam Allah’a o kadar salih, o kadar seviyor ki
            Allah’ı...  Bir  tek  oğlu,  nur  topu  gibi  mübarek.  Bıçağı  koydu  boğazına
            kesmek için, bıçak kesmedi asla.
               Bu nasıl oluyor? Göz bebeği gibi titriyoruz. Neden fitne oluyor evladımız
            acaba?  O  Allah’tan  fazla  sevilirse  fitnedir  tabii.  Allah’tan  başka  sevilecek
            yâr yoktur insana. Çünkü seni kurtaracak Allah’tır. Senin o gözbebeğin gibi
            sevdiğin oğlun seni kurtarmayacak. Malın seni kurtarmayacak. Ama bunları
            sana Allah verdi. Onları emanet bilirsen, o senin için fitne olmaz. Evladın
            sana emanet ise ölünce niye ağlıyorsun? Olunca niye seviniyorsun? Allah’ın
            verdiği bir şeyi alınca sevinmezsen ölünce kederlenmezsen tamam... Bunlar
            fitne olmazlar. Allah ile arana girmezler, seni Hak’tan ayıramazlar.
               Demek  ki  bu  amelimiz  (teveccüh)  ne  istiyor.  Kalb-i  selim  istiyor.
            Kalbimizde her şeyi düşünüyoruz. Fakat Allah’ın öyle kulları var ki Cenâb-ı
            Hak buyuruyor:
               “Benim öyle kullarım var ki, onların ticaretleri zikirlerine mâni olmaz.”
               Kim  bunlar?  Veliler.  İnsanların  içerisinden  seçilmiş  bunlar.  Neleri  ile?
            İlimleri,  amelleri  ile.  Şeriat,  tarikat  ile  olmuşlar.  Şeriat,  tarikat,  hakikat,
            mârifet…  Bunlarla  o  nimete  malik  olmuşlar.  Öyle  ise  tarikattan,  şeriattan
            maksat nedir?
               Şeriattan  maksat:  Cesetle  ilgili  olan.  Cesedinle  şeriatı  yaşayacaksın.
            Kalbini ancak zikrullahla temizlersin. Senin o çok kıymet vermiş olduğun o
            amel senin kalbini temizlemez. Eğer ilmin sana varlık oluyorsa, ben âlimim,
            ben biliyorum diyorsan, o ilim senin kalbini temizlememiş. Benim şu kadar
            amelim  var.  Ben  üstün  insanlardanım  diyorsan,  o  amel  de  senin  kalbini
            temizlememiş.
               Ya  nasıl  temizlenecek  senin  kalbin?  Her  şeyi  kalbinden  çıkaracaksın.
            Amelin  mi  var?  Çıkaracaksın.  Mal  sevgisi,  evlat  sevgisi,  her  şeyi  çıkara-
            caksın ki kalbin temizlensin ve kalb-i selim olasın. O zaman huzura ulaşasın.
               Eriş kalb-i selîm içre huzûra
               Seni mahvet erem dersen sürûra
               Ölümden evvel öl gel gir kubûra
               Sefa, sürur, mahviyettedir, yokluktadır. Varlıkta sefa, sürur olmaz.
               “Mûtû kable ente mûtû” buyurmuyor mu Cenâb-ı Hak. “Ölmeden evvel
            ölün.”
               Ölmeden evvel ölürsen ne olur? Berzâh âlemini geçtin.
               Hakikat güllerin görmek dilersen
               Mârifet meyvesini dermek dilersen
   97   98   99   100   101   102   103   104   105   106   107