Page 105 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 105

Tasavvuf Sohbetleri -1                                            105

            darlığı, fakirlik… Bir de huzursuzluk oluyor. Ama bu azabın zahmetini ne
            çekiyor? Kalp çekiyor. Bir arızadan dolayı olan ağrıyı, sızıyı kalp duyuyor.
            Fakirliğin, zilletin hepsinin azabını kalp duyuyor. Ama kalbin bir sahibi var.
            Kalbe tasarruf edecek olan ancak Cenâb-ı Hak’tır.
               Onun için Cenâb-ı Hak: “Sizin ancak kalbiniz zikrullâhla mutmain olur.
            Başka bir şey sizin kalbinizi doyurmaz, tatmin etmez.” buyuruyor.
               Onun için kalbini Allah ile meşgul ederse daha o kalbe bir şey girmez ki
            onu rahatsız etsin. Onu huzursuz etsin. Gönül Allah’ı anmazsa o gönül her
            şeyden  rahatsız  olur.  İnsanlar  Allah’a  zikirle  yaklaşıyorlar.  Ne  kadar  Al-
            lâh’tan gafil olursa o kadar uzaklaşıyorlar. Allah’tan ne kadar ayık olurlarsa
            o kadar yaklaşıyorlar. Onun için bilhassa bizim tarikatımızdaki kalbî zikir,
            gizli zikir, hafî zikirdir. Bunun hakkında hem âyet var hem hadis var.
               Âyet-i kerime’de Cenâb-ı Hak: “Beni gizli zikredin.” buyuruyor.
               Peygamber  Efendimiz  de  hadisinde:  “Zikrin  en  hayırlısı  gizli  yapılan-
            dır.” buyuruyor.
               Allah  bizi  inananlardan  halk  etmiş.  Âmentü’nün  şartlarına  inanmışız.
            Yaşayalım.  Tarikata  da  inanmışız.  Yaşayalım.  Nakşibendî  Efendimiz’e
            sormuşlar ki:
               “Sizin tarikatınızın bidâyeti nedir, nihâyeti nedir? Nerden başlar, nereye
            varır?”
               “Âmentü billâh ile başlar. Âmentü billâh ile sona erer.” demiş.
               Burada anlayacağımız şudur:
               Âmentü’nün  şartlarına  inanacağız  ve  yaşayacağız.  Yaşamazsak  taklîdî
            iman olur. Taklîdî iman insanı kurtarmaz. Muhakkak yaşanması lazım. Bir
            de Âmentü’nün şartlarının kendisinde tecellî etmesi var.
               Tecellî etmek ne demektir? Avam, Allah’a inanıyor. Gıyabî imanı var.
               Avam kim? İrade sahibi. Buna müptedî de deniliyor.
               Bir de müntehî var.
               Müntehî: İradesinden kurtulmuş, geçmiş.
               Müptedîler Âmentü’nün 6 şartına inanacak ve yaşayacak. Ya müntehîler?
            Onlar da bunu yaşıyorlar. Avamın gıyabî imanı var. Allah’a secde ediyor.
            Namaz  kılıyor.  Allah’ı  görüyor  mu?  Göremiyor.  Allah’a  ibadet  edenlerin
            hepsinin gönlü bir mi?
               Avam namaz kıldığı zaman gönlüne her şey geliyor. Ama huzur sahip-
            lerinin,  müntehî  âlemine  geçenlerin  gönüllerine  bir  şey  gelmez.  Bunların
            cesetleri Beytullâh’a yönelmiştir. Bunların kalpleri de yönelmiştir. Ruhların
            kıblesi Zat-ı Hak’tır.
               İnsanın iki kıblesi vardır:
               1-  Cisminin,  cesedinin  kıblesi.  Beytullâh.  Cenâb-ı  Hakk’ın  İbrahim
            aleyhisselam’a emredip de yaptırmış olduğu Kâbe.
               2- İnsanların ruhunun kıblesi. Herkes o kıbleyi bilemez. Herkes o kıbleye
            yönelemez.  Avamın  hepsi  Beytullâh’a  yönelir.  Müntehî  de  yönelir  oraya.
            Fakat müptedî cismi ile yönelmiş, Beytullâh’a. Başka bir şeyden haberi yok.
   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110