Page 110 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 110

110                                                Gül'den Bülbüllere

               Peygamber  Efendimiz’i  zâhirde  bir  hoca,  bir  terbiye  eden  oldu  mu?
            Hayır. Yetim kaldı, fakir kaldı. Mektep görmedi, medrese görmedi. Zâhirde
            bir ailesi var. Annesi var, babası var, sülalesi var. Bunlar görünen, bilinen
            şeyler. Bir sanat, bir şey öğreten olmamış ona. Rabb’ısı onun neyini terbiye
            etmiş? Ruhunu terbiye etmiş. Ruhuna öğretmiş, ne öğretti ise. İşte meşâyih
            de müridin ruhunu terbiye ediyor. Ruhuna öğretiyor ne öğretirse. Onun için
            insanlar  tarikatsız  hakikate  geçemezler.  Hakikate  geçemezse  bir  insan
            kıymetini kaybeder.
               Gider bu “Ahsen-i Takvîm” bozulur
               Varıp hep yerli yerine düzülür
               Bozulur ne olur? Yerli yerine düzülür, ne olur?
               Cenâb-ı Hak: “Biz insanı çok kıymetli halk ettik. Güzel halk ettik. Büyük
            halk ettik.” buyuruyor.
               Bu güzellik, bu büyüklük cesedinde midir?
               Cesedinde güzellik. Tahsil yaptıysa, güçlü ise, sanatkârsa, cesedindeki gü-
            zellik budur. Ama bunlar silinecektir. Yok olacaktır. İnsanlardaki kıymet ruh-
            tadır. Ruhunu ne ile kıymetlendiriyor insan? Şeriat, tarikat ile. Eğer bu olmazsa
            ruh kıymetini kaybediyor. İnsanlarda dört makam vardır. Bu cesettedir.
               Bir de insanları dört eczâdan halk etmiştir Cenâb-ı Hazreti Allah. Bu dört
            eczânın muhâlif hâlleri var, mutâbık hâlleri var. Bu dört eczayı insan ne ile
            tebdil  ediyor?  Şeriat,  tarikat  ile  tebdil  ediyor.  Bunları  değiştirmezse  mu-
            hâliftir.  Bunlar  değişirse  mutâbık  oluyor.  Yararlı,  faydalı  oluyor.  Değiş-
            mezse  ruha  zararlı  oluyor.  Daima  zarar  vermekte,  ona  hakâret  etmekte.
            Yararlı olursa ruhun kıymetini dâima yükseltmekte.
               Bu dört madde nedir?
               Su, ateş, toprak, hava. Anâsır-ı zıddiyet. Eğer şeriatı, tarikatı olmazsa de-
            ğiştirmezse,  bunların  zararlı  tarafları  nedir?  Toprağın  tembellik  vermesi
            insana. Ateşin insanı kavgaya, nizaha götürmesi. Suyun insanları teşvikçiliğe
            sevk etmesi. Havanın da insanlara enâniyet vermesi, kibirli yapması. Bunlar
            ne  kadar  zararlı?  Tembelleri  Allah  sevmiyor.  Tembellikten  Cenâb-ı  Hak
            insanları menetmiş. Kitap’ta “battal” diye zikrediliyor. “Battal” ise batmış,
            batırmış. Demek ki toprak tembellik veriyormuş insana.
               Ateş:  İnsanları  vurmaya  kırmaya,  kavgaya  sevk  ediyor.  Bunları  Allah
            semavî kitapta yasaklamış. Peygamberimiz yasaklamış.
               Su: İnsanları birbirine sürtmek, bulaştırmak, teşvik etmek. Bu da iyi bir
            şey değil. Zararlı.
               Hava: Enâniyet, kibir, benlik sahibi etmekte. Bu da iyi bir şey değil.
               Fahrettin Râzî Hazretleri şöyle bir şey yazıyor:
               “Oğul diyor, dört şeyden dört şey doğar. Dikkat et! İnatlıktan rüsvaylık
            doğar.  Öfkeden  nedâmet  doğar.  Bir  söz  söyler  bir  iş  yaparsın,  ne  ettim
            dersin. Tembellikten zelillik doğar. Kibirden de düşmanlık doğar.”
               Bizim dört eczâmız var. Cesedimiz, dört eczâdan halk edilmiş. Dört eczâ-
            yı da taşıyor. Bunun bir tanesi eksik olsa yaşayamaz.
               Havayı insanlar teneffüs etmezse yaşar mı? İnsanları besleyen bir ısı var.
            Bu çıksa veya fazlalaşsa yaşar mı? Bunlar cisim göstermiyor ama bunların
            yetkileri var. Hava sana enâniyet veriyor. Ateş seni kavgaya sürüklüyor. Katı
   105   106   107   108   109   110   111   112   113   114   115