Page 115 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 115

Tasavvuf Sohbetleri -1                                           115

               “Ben ümmetime iki şey bıraktım. Kitap ve Sünnetimi bıraktım. Kitap ile
            Sünnetime  sarılanlar,  Nuh’un  gemisine  binip  kurtulanlar  gibi  kurtulurlar.
            Kitap ve Sünnetime sarılmayanlar küfür deryalarında boğulurlar, giderler.”
               60 yaşında da olsa, 30 yaşında da olsa değişen ne olur ki? Değişen nedir?
            Eğer  mükellef  olmadan  ölürse,  o  insan  azap  görmez.  Kim  olursa  olsun.
            Hristiyan, Mecûsi, taşa tapan, ne olursa olsun. Eğer mükellef olmamışlarsa
            Cenâb-ı Hakk’ın emri bunlara tecellî etmiyor.
               Cenâb-ı Hakk’ın emri 15 yaşında olanlara tecellî eder. 15 yaşından sonra
            insanları  kurtaran  ne  olacak?  Kitap,  Sünnet.  Peki  kurtulamayacak  olanlar?
            Kitap’ı, Sünnet’i yaşamıyorsa hemen ölsün. Yaşayacaksa Kitap’ı, Sünnet’i,
            yaşasın ki kurtulsun. Bunların hepsi inanca bağlı. İnancı ve imanı kurtaracak
            olan şey nedir? Amel. Amelsiz iman kurtulmaz. Şu hâlde iman ile amelin
            birleşmesi gerekir.
               İman: İnançtır, inanmaktır.
               Amel: İnancını yaşamaktır.
               Neye inanmış? Günaha inanmış. Günahtan kaçacak.
               Neye inanmış? Sevaba. Onu yapacak.
               Neye inanmış? Harama. Ondan kaçmazsa sadece inanmak onu kurtarmaz.
               Neye inanmış? Helale. Helale koşacak. Helal lokma arayacak.
               Neye inanmış? Şerre. Şerden kaçacak. Kaçamazsa kurtulamaz. Bu insan-
            ları Cenâb-ı Hak niçin halk etmiş?
               “Biz insanları, cinleri halk ettik ki bizi mâbud bilsinler.” buyuruyor.
               Bildiren  Allah.  Mademki  Cenâb-ı  Hak  böyle  buyuruyor,  bu  müşrikler
            niye  bilmiyorlar  onu?  Bu  müşrikler  niye  Allah’ı  bilmiyorlar?  Ağaçlara,
            insanlara, taşlara tapıyorlar. Onlara Allah iman nasip etmemiş. İlm-i ezelde
            bunlar  inanmamışlar.  “Elestu  bi  Rabbikum?”  fermanına  onlar  “Belâ”
            dememişler.  İnananların  ruhu  “Belâ”  demiş.  Allah’ın  varlığına  inanmak,
            Allah’a ortak koşmamak demek. Taşlara, putlara, insanlara tapanlar Allah’a
            ortak koşmuş oluyorlar. Ehl-i küfürle ehl-i şirk aynı şeydir, hiç değişmez.
               Ehl-i küfür: Allah’ı inkâr eden.
               Ehl-i şirk: Allah’a şirk koşan, ortak koşan.
               Ehl-i  iman  Allah’a  inanıyor  ama,  Allah’a  isyan  ediyor.  Bunlar  kimler?
            Bizleriz.  Yani  bu  cemaat  değil.  Ama  bu  cemaatin  hepsinin  bir  ailesi  var.
            Kardeşi var. Evladı var. Mütemâdiyen şikâyetler geliyor. Babası oğlundan,
            hanımı kocasından, bir başkası başkasından şikâyet ediyor. Tabii ki bunların
            bizi etkilemesi lazım. Allah’a yalvarmamız lazım:
               “Yâ  Rabbî,  Sen  hidâyet  et.  Yâ  Rabbî,  Sen  zamanımızın  fitnesinden,
            şerrinden bizleri kurtar. Aile efradımızı fesat ümmetten etme.”
               Fesat ümmet: Azaptan kurtulamayacaklar. Şimdi fesat ümmet zamanı.
               Ehl-i nâr: Yolunu, izini kaybetmiş. Yolu izi nedir? Kitap, Sünnet. Fesat
            ümmet  kim?  Kitap’ı,  Sünnet’i  yaşamayan.  Nasıl  oluyor?  Haram  yiyor,
            işliyor. Helale hiç meyletmiyor.
               Peygamber Efendimiz’in bir emri var. Buyuruyorlar ki:
               “Ümmetimin  zamanında  öyle  bir  an  gelir  ki  onlardan  ribâ  yemeyen
            kalmaz. (Ribâ: Faiz) Yemeyenler varsa tek tük onların da burnuna kokusu
            girer.”
   110   111   112   113   114   115   116   117   118   119   120