Page 144 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 144

144                                                Gül'den Bülbüllere

               İnsan bir evliyâullâhı tanırsa, onu severse, ona hizmet ederse, ona kendini
            sevdirirse, onun himmetini alırsa, gönlüne girerse, Allah’ın zâtına ulaşıyor.
            Allah’ın zâtını buluyor. Allah’ın zatını görüyor. Çünkü:
               Allah’u nûrun nûru
               Sende kılmış zuhûru
               Cismin tecellî Tûr’u
               Gönlün me’vâde sâkî
               Bu kelâmda böyle buyurulmuştur. Haktır.
               Şükür,  bizim  nimetimizi  artırır.  Neye  şükür?  Müslüman  olduğumuza
            şükür.  Gece  gündüz  şükür.  Şükür  acziyettir.  Her  zaman  için  kalpten
            yüzümüzü yere koyup secde yapacağız. Allah’a yalvaracağız:
               “Sen bizi Müslüman halk etmişsin. Sen bizi küfürde bırakmamışsın. Yâ
            Rabbî, Sen bizi Habîbine ümmet etmişsin. Yâ Rabbî, Sen bize sevdiklerini,
            velîlerini sevdirmişsin. Sevdiklerini tanıtmışsın bize.”
               İşte  o  zaman  nimetimiz  artar.  Evliyâullâhın  velâyetine  inanmamız  da
            Allah’ın bir lütfu ihsanıdır. Bu nimetin sonu nedir? Peygamber Efendimiz’in
            nur-u  nübüvvetine  ulaşmaktır.  Oluyor  bunlar...  Fenâfi’ş-şeyh  olunca
            evliyâullâhın  velâyetini  hakke’l-yakîn  buluyor.  O  zaman  evliyâullâhı
            hakke’l-yakîn biliyor. O da bir velî oluyor. Kendisi şeyhinin varlığında yok
            oluyor.  Şeyhinin  varlığı  varlığında  var  oluyor.  Tarikatın  ilk  nimeti  budur.
            Ondan sonra fenâfi’r-resul olması. Ondan sonra Allah’a vasıl olmak. Ama
            fenafi’r-resul  olmadan  Allah’a  vasıl  olamıyor  insan.  Demek  ki  ilk  defa
            evliyâullâha  hâlis  muhlis  bir  evlat  olacak  ve  onun  ötesine  geçecek.  Onun
            ötesine geçmezse ümmetlikte makbul olamıyor. Ümmetlikte makbul olmak
            nasıl olacak?
               “Habîbim,  Bana  itaat  eden  sana  tâbi  olsun.  Habîbim  seni  seven  Beni
            sever. Seni sevmeyen Beni sevemez.” buyuruyor Cenâb-ı Hak.
               Demek ki şükür bizim nimetimizi artıracak. Sonra fikir: Her sözümüzü
            düşünerek  söyleyeceğiz.  Acaba  bu  sözü  söylemekten  meşâyihimize,
            tarikatımıza bir zarar gelir mi? Gelmez mi? Niçin? Düşün de söyle. Düşün
            de  yap.  Senin  söylediğin  söz  halkın  nefretini  doğuruyorsa,  halkın  hoşuna
            gitmiyorsa o zaman nedir bu hâl?
               “Şuna bak, gitmiş bu efendiden ders almış da hele şunun söylediği söze
            bak.  Hiç  şeriata,  tarikata  uyan  bir  söz  mü?  Eğer  bunun  şeyh  efendisi  iyi
            olsaydı  bu  sözü  söylemezdi  bu.  Hani  değişen  bir  şey  olmamış.  Ne  ahlâkı
            değişmiş ne sözü değişmiş, sözünü bilmiyor. İşini bilmiyor.” dedirtmek sana
            yakışmazdı.
               Delîl eyle o zât-ı evliyâyı
               Nerden  delil  edeceksin?  Sen  ona  uymadın.  Uymayınca  ondan  ayrıldın.
            Koptun. Yolu da kaybettin. Delili de kaybettin. Demek ki burada fikir: Her
            sözümüzü  düşünerek  konuşacağız.  Tarikatımıza  uyuyor  mu  bakalım.
            Hareketlerimizi de düşünerek yapacağız.
               Bir de zikir vardır. Kulu Allah’a yaklaştırır. Eğer kul Allah’ı zikretmezse
            yaklaşamaz.  Fakat  bu  zikri  de  laklaka-yı  lisanda  bırakmayalım.  Zikri
            kalbimize sindirelim.
   139   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149