Page 140 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 140
140 Gül'den Bülbüllere
“Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın,
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın.”
(17 Mayıs 1990)
Allah bu günlerimizi aratmasın. Allah’a şükür. Çok şükür. Bin şükür.
Sonsuz şükürler olsun. Kelâm-ı kibâr vardır:
Günden güne derdim artar
Varsam Lokmân’a Lokmân’a
Bu kelâm zâhirde hiç sevilecek istenilecek bir kelâm değil. Hiç kimse
doktora derdinin artması için gitmez. Derdinden, hastalığından kurtulmak
için gider doktora.
Burada Lokman’dan mânâ meşâyihtir. Manevî doktordur. Dertten mânâ
da bizim noksanlığımız. Bizim gafletimiz. Bizim ayrılığımız. Allah’tan
ayrılmamız. Kulun derdi budur. Ceset çürüdükten sonra hepsi bitiyor.
Öldükten sonra hepsi bitiyor. Ruhun derdi bitmez, tükenmez. Ruhun derdi
nedir? Allah’tan gelmiş, Allah’a gitmek istiyor.
Cenâb-ı Hak ondan dolayı: “Allah için bir araya gelin. Allah için
birbirinizi sevin. Allah için konuşun.” buyuruyor.
Manevî derdimiz ayrılığımız. Bu amelleri işledikçe o dert artar. Artar,
artar, artar. Sonunda dermanı elde eder. İnsanlar Allah’ı zikretmekle
Allah’tan ayrı kalmaktan kurtuluyorlar. İbadet ederek Allah’a yaklaşıyorlar.
Kabir azabından kurtulmak için cehennem azabından kurtulmak için.
Âhiretin dehşetlerinden kurtulmak için. Dert bunlar inananlar için. Şükür,
fikir, zikir var insanlar için.
Cenâb-ı Hak: “Biz insanı büyük halk ettik. Biz insanı kıymetli halk ettik.
Biz insanı güzel halk ettik.” buyuruyor.
Güzellerin güzeli. Bu güzelliği ne ile elde ederler? Şeriat, tarikat, hakikat.
Şeriat ve tarikat, Kitap, Sünnet’tir. Kitap’ı,Sünnet’i de yaşamamız için
şükür, fikir, zikir vardır. Şükür nimetimizi artırır.
Allah bizi Müslüman halk etmiş. Esas nimetimiz budur. Eğer Cenâb-ı
Hak Müslüman yaratmış olmasaydı hiçbir nimetin şükrünü eda etmiş
olamazdık. Cenâb-ı Hak insanlar için birçok nimetler halk etmiş. Fakat bu
nimetlerden insanlar mesul da oluyorlar, mesut da oluyorlar.
Âhirette bu nimetlerden sorumlu olacaklar. Yediklerinden, içtiklerinden
sorumlu olacaklar. Eğer dünyada bu nimetleri tatmışlarsa mesutturlar. Yani
kulluğunu yapmışsa, onun için hep nimetler şefaatçi olurlar. Eğer Allah’a
kulluğunu yapmamışsa onun için hep nimetler şikâyetçidirler.
Öyleyse şükredeceğiz ki maddî ve manevî nimetimizi artırsın.
Cenâb-ı Hak: “Vermiş olduğum nimetin kıymetini bilirse kulum, biz onun
nimetini artırırız. Bilmezse elinden alırız.” buyuruyor.