Page 136 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 136

136                                                Gül'den Bülbüllere

               Bir  de  aç  kalmışlar.  Yemese,  ya  çocukları  ölecek  veya  kendisi  ölecek.
            Haram  olduğunu  bildikleri  hâlde  ölmeyecek  kadar  yiyebilir.  Müsaade
            edilmiş.
               Yazıcıoğulları  Muhammed  ve  Ahmet  evliyâullâhtan.  Bunlar  Çanak-
            kale’nin  Gelibolu’dan.  Orada  doğmuş,  büyümüşler.  Muhammed  büyük
            kardeş. Ahmet de küçük kardeş. İkisi de yetişmiş insanlardan. Fakat her ne
            hikmetse  birinin  diğerinden  bir  farkı  varmış.  Farkı  ne  imiş? Ahmet  küçük
            kardeşi.  Vaaz  edermiş  bir  camide,  büyük  bir  cemaate.  Yine  bir  gün  vaaz
            ederken,  büyük  ağabeysi  Muhammed  camiye  girmiş.  Şöyle  bir  etrafına
            bakmış.  Gülerek  dışarı  çıkmış.  Bunu  gören  küçük  kardeşinin  dikkatini
            çekmiş.
               “Ağabeyim niçin baktı da güldü? Acep benim konuşmamda bir noksanlık
            mı gördü.” diye düşünmüş. Müteessir olmuş. Eve gitmiş annesine sormuş.
            Ağabeysine  soramıyor.  Annesinden  rica  ediyor.  Bir  öğren  bakalım  diyor.
            Annesi de Muhammed’e soruyor.
               “Oğlum niçin böyle yaptın?” diyor.
               Muhammed cevap veriyor.
               “Sakın  ola  anne  ben  onun  vaazında  bir  noksanlık  görmedim.  Güldü-
            ğümün  sebebi  şu  ki:  ‘Camiye  çok  sayıda  melekler  dolmuştu.  O  kadar
            cemaatten sonra melekler üst üste oturmuştu. Bir melek öbür meleğin üstüne
            çıkarken düştü yuvarlandı. Ona güldüm ben.’” diyor.
               Annesi Ahmet’e:
               “Oğlum gülmesinin sebebi budur.” deyince.
               Bu defa Ahmet:
               “Pekâlâ anne ağabeyime sor bakalım. O melekleri görüyor da ben niye
            göremiyorum?”
               Tekrar bu soruyu sorunca, Muhammed:
               “Anne o sendedir. Ara bul” demiş.
               Annesi düşünmüş:
               “Buldum ben sana hiç abdestsiz süt emzirmedim. Ama bir defa Ahmet
            çok ağladı. Abdest almama fırsat vermedi. Bir defa abdestsiz meme verdim.”
               Bu durumda şimdi bizim hâlimiz ne olacak? Ümitsiz mi olalım? Hayır.
            Olmayalım.  Müjdeler  var.  Allah’a  şükür.  Bizlere  Peygamber  Efendimiz’in
            emri var:
               “Fesat ümmet zamanında bir sünnetimi işleyene yüz şehit sevabı var.”
            diyor.
               Hadisi şerifi var. Fesat ümmet kim? Amelden, ibadetten uzaklaşmış. Şer,
            günâh,  vebâl  işliyorlar.  Helâl  lokmaları  yok.  Günâh-ı  kebâirler  işliyorlar.
            Fesat ümmet bunlar.
               Hâlbuki  itaat  ümmet  zamanında  yüz  tane  sünnetini  işleyene  bir  şehit
            sevâbı  bile  verilmemiş.  Peygamber  Efendimiz’in  hadis-i  şerifi  var.  Buyu-
            ruyor ki:
               “Ey ashâbım, siz öyle bir zamanda geldiniz ki! Allah’ın emirlerinin onda
            dokuzunu işleseniz, birisini işlemeseniz helâk olursunuz. Ama öyle bir zaman
   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140   141