Page 132 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 132

132                                                Gül'den Bülbüllere

               Nakşibendî Efendimiz buyurmuş ki:
               “Senin elinden tutan benim elimden tutar. Sana biat eden bana biat eder.
            Senin kabulün benim kabulüm. Senin reddin benim reddimdir.”
               “Tut bu elden.” diyor. Tutmuyor.
               Çok bir arzu ile sevinerek gitti. Tutmuyor. Niye tutmuyor?
               Yakub-i  Çerhî  Hazretleri’nin  yüzünü  sevmemiş.  Zâhirdeki  yüzünü
            sevmemiş. Aşikâr etmiyor ama çekiyor elini tutmuyor.
               İçinden diyor ki: “Ben bu yüzü sevmedim. Ben bu yüze râbıta yapamam.”
               O zaman Çerhî Hazretleri:
               “Bu  yüzü  sevmedinse,  râbıta  yapamazsan,  şu  yüze  râbıta  yap.”  diye
            işaret yapıyor. Yüzünden perde kaldırıyor. Manevî yüzünü gösterince ken-
            disinden  geçiyor.  O  kadar  hâl  görmüş.  O  kadar  tasarruf  güçleri  ile  karşı-
            laşmış. Fakat o yüze dayanamamış. Bayılmış, düşmüş. Ayılınca:
               “Tut.” demiş. Tutmuş o zaman elini. O anda irşad etmiş.
               Demiş ki:
               “Sen müritleri üç yönden Allah’a götürürsün.
               1- Cezbe yolu,
               2- Nef ‘i isbat yolu,
               3- Şugül-ü bâtın yolu…”
               Şimdi başka tarikatlar şugül-ü bâtınî kabullenmiyorlar. Küfür sayıyorlar.
            Ama  bizim  tarikatımızda  şugül-ü  bâtınla  da  irşad  ediyorlar.  Ama  şugül-ü
            bâtınî onların anladığı gibi değil. Bakınız Salih Baba nasıl ifâde ediyor:
               Bilmezem kimden kime şekvâ edem bu gönlümü
               “Lâ”yı gördüm firkat-i Mevlâ’ya düştüm gel yetiş
               Bir de şu var:
               Tevbe kıldım sıdk ile sen Şâh’a biat eyledim
               Olmuşum her bir kusurun nâdimi Allah için
               Şugül-ü  Bâtın:  Mürit  bir  şeyi  düşünmek  istemiyor.  O  geliyor.  Gelince
            atmak için çalışıyor. Bazan atamıyor. Orada bir işkenceye düşüyor mürit. Bir
            meşakkat, bir ezilme. Orada terakkî ediyor işte.
               Bazı tarikatlar da cezbeyi hoş görmezler. Bizim tarikatımızda cezbe çok
            süratli bir vasıtadır. 75.000 ders çekenle beraber cezbe sahibi terakkî eder.
            1000 ders verirler. 5000 ders verirler, sen çekme derler. Çünkü onda cezbe
            var, aşk var. Muhabbet var. O aşk, o muhabbet onu terakkî ettiriyor.
               Cezbe, nef’i isbattan daha süratli gidiyor. O kadar ders çekiyor.
               Demek ki şugül-ü bâtınî, müridin istemediği düşünceler. O, ona üzüntü,
            azap  veriyor.  Bunlar  için  Allah’a  sığınıyor.  Râbıtasına  sığınıyor.  Mühim
            olan  sığınmaktır.  Onunla  da  terakkî  ediyor.  İşte  Ubeydullah  Hazretleri  o
            kadar  salahiyetli  irşad  etmiş  oluyor.  Fakat  bunun  bu  derece  çabuk  ve  bu
            kadar salahiyetli irşad edişini diğerleri tenkit etmişler.
               “Niçin bu Türk gencini bu şekilde irşad ettiniz?” diye.
               Yakub-i Çerhî Hazretleri de buyurmuş:
               “Her gelen Ubeydullah gibi gelsin. İrşad olup gitsin. O bize tam geldi.
            Fitilini  çarşıdan  almış.  Gazını  doldurmuş,  fitilini  takmış,  camını  takmış.
            Ancak bir ateşleneceği kalmış.” diye cevap vermiş.
   127   128   129   130   131   132   133   134   135   136   137