Page 127 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 127

Tasavvuf Sohbetleri -1                                           127

            Padişah  olduğunu  bilmiyor.  Ona  çıkışıyor:  “Sen  niçin  o  zındığı  soruyor-
            sun?” diyor. Parayı duyunca ihtiyar:
               “Biliyorum.” diyor, gösteriyor.
               “İşte buraya vurdu ayağını.” diyor.
               “Açın şurayı.” diyor. Açıyorlar ki altın çıkıyor. Külliyetli miktarda altın.
            Mevlânâ Alaaddin’in şeyh efendisi Saaddeddin-i Kaşgarî Hazretleri, evlâd-ı
            Resul’den ve 32 tane halife irşad etmiş. Mevlânâ Alaaddin Hacc’a gitmeden
            evvel aralarındaki mâceraları şöyle:
               Çok âlim olduğu için dinî mecmualar yazıyormuş. 32 halifesinin hepsin-
            den  daha  üstün.  İlminden  dolayı.  Bir  bahar  mevsiminde  kitabını  tamam-
            lamış.  Şöyle  bir  gezmeye  çıkıyor.  Giderken  şeyh  efendisinin  tekkesinden
            geçiyor.  “Şeyh  Efendim’in  bir  elinden  öpeyim.”  diyor.  Zâhirde  şeyh  efen-
            disine  mecmua  yazdığından  hiç  söz  etmemiş.  Ama  o  kerameti  ile  onun
            gönlündekini bilmiş. Demiş ki:
               “Mevlânâ Alaaddin mecmua mı yazıyorsun?” demiş. O da:
               “Evet.” demiş.
               “Amel işlemek istiyorsan Allah ile meşgul ol. O sana yeter.” demiş. Ama
            bu ona ait. Bu kadar âlimler var. Onlar için değil. İslâm’a hizmet vermişler.
            Onlara değil. Mevlânâ Alaaddin böyle bir makama gelmiş ki kitap yazmak
            ona mâni oluyormuş. Sonra tekrar sormuş:
               “Mevlânâ Alaaddin, köyü gezmeye mi gidiyorsun?” demiş. O da:
               “Evet.” deyince:
               “Sen  eğer  köyü  gezmeye  gidiyorsan  Allah’tan  gafilsin.  Eğer  Allah’tan
            gafil değilsen niçin gezmeye gidiyorsun?”
               Bir  gün  de  Mevlânâ  Alaaddin  Mesnevi  okuyor.  Mesnevi  dört  kitaba
            tercümedir.
               “Nedir o elindeki?” diyor.
               “Mesnevi…” diyor.
               “Mevlânâ Alaaddin o Mesnevi’yi okumakla bir şey anlayamazsın sen.”
            diyor. Âlim olan bir kişi niye anlayamasın? Mesnevi de Arabî, Farisî hepsi
            karışık.
               Buna rağmen diyor ki:
               “Sen  Mesnevi’den  bir  şey  anlayamazsın.  Öyle  çalış  ki  o  Mesnevi’deki
            manalar senin kalbinden doğsun.” buyuruyor.
               Bir gün buyurmuş ki:
               “Mevlânâ Alaaddin şüphe yok ki Cenâb-ı Hazreti Allah eşyayı ‘ve hüve
            bi külli şey’in muhît’” Mevlânâ âlim. Mevlânâ korkmuş.
               “Yok, yok.” demiş şeyhi.

               “Ben seni sınadım.” Cenâb-ı Hazreti Allah ‘ve huve bi külli şey’in alîm’.
            ‘Ve hüve bi külli şey’in muhît’ demek, azameti ile eşyayı halk ve ihâta etmiş

            oluyor. ‘Ve  hüve  bi  külli  şey’in  alîm’  demek.  Eşyayı  ilmiyle  halk  etmiş
            oluyor.
               Cenâb-ı Hak eşyayı ihâta etmiş olduğu zaman, insan eşyayı kullanamaz.
            Ama  insan  kendi  varlığından  kurtulunca  eşya  da  yok  oluyor.  Kendisinin
            bulunmadığı yerde hiçbir şey olmaz ki zaten.
   122   123   124   125   126   127   128   129   130   131   132