Page 126 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 126
126 Gül'den Bülbüllere
Vahdet-i vücut büyük kelâmdır. Söz ederseniz boğulursunuz. Vahdet-i
vücudu ancak yaşayanlar bilir. Yaşamayan ondan bahsedemez. Beyazıd-ı
Bestâmî olmuş da... Hz. Ali Efendimiz vahdet-i vücut olmuş da:
“Ben görmediğim Allah’a secde etmem.” demiş. Mansur, vahdet-i vücut
olmuş da “Ene’l-Hak” demiş. Onlarda aşikâr olmuş. Her veli, oradan
geçiyor. Zaten ordan geçmezse veli olamaz. Fakat onu oradan ustası geçirir.
Nakşibendî Efendimiz buyuruyor ki:
“Abdulhâlik evlatlarından bir tanesi olsaydı, manevî evlatlarından, yetiş-
tirdiklerinden bir tanesi olsaydı, Mansur’u ipe vermezlerdi. Geçirirlerdi.”
Nakşibendî Efendimiz’in zuhurundan sonra nakşîlerin hepsi geçmişler,
oradan. Onun için:
Mansur değil can söyledi
Cân içre cânân söyledi
O ruh-u sultan söyledi
Keşf eyleyip esrârını
O esrârını keşfetti. Onu muhafaza edemedi, aşikâr etti. Aşikâr ettiği için
başı gitti. Ama imanından bir şey gitti mi? Yok. Onu zâhirde darağacına
astılar ama, asıldığı şey Peygamber Efendimiz’in sakalının teli idi. Ya
Muhiddin-i Arabî hazretleri?
Gör n’eyledi Muhyiddîn’i
Boğazlanıp aktı kanı
Dosta fedâ kıldı canı
Hiç bozmadı ikrârını
Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri ayağını vurup demiş ki: “Sizin taptığınız
Tanrı, benim ayağımın altındadır.” Öyle deyince bu Allah’a şirk koşuyor
diye asmaya götürüyorlar.
Demiyor ki: “Benim ayağımı vurduğum yerin altında hazine var.
Çıkmazsa beni o zaman asın.”
O aşikâr etmedi. Çünkü yasak. Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz bu-
yuruyor ki:
“Siz gönlünüzde neyi besliyorsanız sizin mâbudunuz odur.”
O insanlar da parayı çok seviyorlarmış. Parayı çok sevdikleri için, onlara
karşı “Siz parayı çok seviyorsunuz, o da benim ayağımın altında” demek
istemiş. Hazine varmış. İçinde külliyetli altın varmış. Son anda demiş ki:
“Beni asıyorsunuz ama bir yazı yazacağım ona ilişmeyin.” demiş. “Sin
Şın’a dahil olunca Muhyiddîn’in sırrı aşikâr olur.” diye yazmış.
Dosta fedâ etti cânı
Hiç bozmadı ikrârını
Yavuz Sultan Selim, Şam’ı fethedince bu yazıyı görüyor. Padişah tabii ki
akıllı. Düşünüyor: “Sin ben, Şın bu şehir, işte geldim. Bunu araştırın.”
diyor.
“Şeyhi bilen var mı? Şeyhi bilen var mı?”
Araştırılıyor. Şam’ın kenar mahallesinde, yıkık dökük gecekondu gibi bir
evde fakir, düşkün 85 yaşlarında bir ihtiyar biliyor bu olayı. Ama Yavuz’un