Page 122 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 122
122 Gül'den Bülbüllere
Fakirlik, zenginlik, hastalık, sağlık, varlık, yokluk, müntehîler için değiş-
mez. Aynıdır. Ama irâde sahipleri için böyle değil. Biz de mademki irâde sa-
hibiyiz. Ne yapacağız? Hastalıktan kurtulamıyorsak, dünyada âhirette
nârdan, azaptan koruması isteniliyorsa, Allah seni hastalıktan korur.
Nasıl korur? Sana tahammül verir. Sabır verir. O zaman o hastalıktan sen
şikâyetçi olmazsın. Acısını, ağrısını duymazsın. Duyarsın ama fazla acı ve
ağrı duyurmaz Cenâb-ı Hak. Amennâ ve saddaknâ.
Hâşâ, öğünmek için değil de örnek olarak anlatıyorum:
1983’te büyük bir ameliyat geçirdim. Apandist patlamış. Doktorlar
Erzurum’a havale ettiler. Şeker de var. Gittik Erzurum’a. Apandist ameliyatı
gibi değil. Büyük açtılar, içeriyi temizlemek için. On bir tane dikiş. 3 saat 45
dakika sürdü. Çıkardılar. Getirdiler. Kırk sekiz saat geçti. Açtılar yarayı.
Apseli yara. İki yumruk girer içeri. Başlangıçta akşam sabah günde iki defa
pansuman yaptılar. Birkaç gün sonra günde bir defa yapmaya başladılar.
Fakat her pansumanı bir ameliyat sayıyorlar onlar. Çürümüş, kararmış ya...
Hep temizliyorlar. Âletlerle çekiyorlar. Sururi Bey vardı doktor. Asistanlar
var. Mete Bey var doçent. Bana özel ilgi gösteriyorlardı. Her gelen pansu-
man için yaklaşınca:
“Hacı dede canını yakacağız ama kurtuluş için gerekiyor.” diyorlardı. On
gün yara açık kaldı. Beş gün burnumdan hortumu almadılar. Sekiz gün
ağzımdan bir şey vermediler. Serum verdiler. Sonra hortumu aldılar. Serumu
aldılar. Her gelen üzülüyordu. O hortum öyle acı veren bir şeymiş ki... Fakat
itimat edin ben onun da acısını duymadım. Hatta doktora bu hortumu alın
diyenler olmuş. O da alamayız demiş. Bağırsaklarda hiç hareket yok. Fitil
koyuyorlar, ilaç veriyorlar. Hiç hareket yok. Bir ara gidip geliyorlar.
“Gaz yaptın mı?”
“Yok yapamadım.” Ama karnıma sanki taş doldurmuşlar. Beton gibi
semsert. Doktorlar gidip geliyorlar, hepsi ilgileniyorlar. On günden sonra
yarayı dikiyorlar, kermelerini tamamen kazıyorlar. Taze et çıkarıyorlar ki
kaynasın diye. Mete Bey başlarında. Şaban Bey ve diğeri iki tarafta.
Kazıdıktan sonra dikmeye başladılar. O âlet ne ise zorla geçiriyorlar ipliği
biri bir taraftan biri bir taraftan geçiriyorlar. Tabii bizi bayıltmadılar. Mete
Bey sordu:
“Hacım acıyor mu?”
Ben hiç ses etmedim. Üç defa sordu. Acıyor da demedim. Acımıyor da
demedim. Mete Bey hoca, Şaban Bey asistan ona tekdir etti.
“Ne sorup duruyorsun, bu soru sorulur mu? Hacı’ya Allah acısını
göstermez.”
Cenâb-ı Hak, ne kadar ömür verirse o kadar yaşayacaksın. Genç, ihtiyar
her ne ise, her hastalığa ilaç buluyorlar, kansere ilaç bulamıyorlar. Ecel ne
ise o olacak. Ama yine de Cenâb-ı Hak şifâ verdikten sonra verir.
Velîlerde yetki vardır. Kullanırlar veya kullanmazlar. O da emirle oluyor.
Bu zamanda bu gibi yetkiler velîlerden alınmış. Ancak müridinin imanını ve
amelini muhafaza etmek ve onu terakkî ettirmek, onu ru’yetullâh’a mazhar
etmek için yetkisi vardır. Diğer yetkiler alınmış.