Page 130 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 130

130                                                Gül'den Bülbüllere

               Bir de bir gün mübarekler Beytullah’ı tavaf ederken, Mevlânâ Alaaddin
            bakıyor  ki  bir  rüzgâr  esiyor.  Beytullah’ın  örtüsü  bir  taraftan  havalanıyor.
            Oradan bir nur görünüyor. Ama öyle bir nur ki, gönlünü alıyor.
               Mevlânâ  Alaaddin,  şeyhin  sohbeti  ile  Beytullâh  arasında  bocalayıp
            kalıyor.  Hayal  ettiği  nuru  Beytullâh’ın  örtüsünden  göreceğini  zannediyor.
            Bir gün yine şeyhin sohbetini dinlerken Beytullâh’ın örtüsünden tecellî eden
            nuru hayal ediyor. Ama gidiyor göremiyor. Geliyor sohbet dinleyemiyor. O
            gönlünde iken sohbeti dinleyemiyor. O zaman şeyh efendi diyor ki:
               “Her  zaman,  her  yerde  tecellî  eden  bir  nûr-i  hakikati,  insanlar  sadece
            Beytullâh’ın örtüsünden mi görürler?” diyor.
               Elini ne tarafa uzatırsa o taraftan görünüyor. Duvar mı var? Duvardan.
            Direk mi var? Direkten. Adam mı var? Adamdan. Bina mı var? Binadan. Taş
            mı var? Taştan. Her şeyden görüyor nuru. Bakıyor ki, hiç eşya yok. Kendi de
            yok. Bu nurun içinde kendisi de yok oluyor. O zaman şeyh efendi:
               “Mevlânâ Alaaddin. Şüphe yok ki, Cenâb-ı Hak, eşyayı, azameti ile ihâta
            etmiştir. Bunlar kimler için? Şeyh Abdülkerim Efendi için.”
               Lâ mâbûde illallâh
               Lâ maksûde illallâh
               Lâ mevcûde illallâh
               Hatta bu zikirdir. Ama bize göre değildir.
               ‘Lâ  mabûde  illlallâh’  makamdır.  Müritte  bir  sıfattır.  Bize  göre,  burada
            iken  ‘lâ  maksuda  illallâh’  makamını  düşünmek  küfürdür.  Küfürden  mana
            yalan söylemek. Yalan söylemek günah değil midir? Kâzib oluyor. Allah’a
            yöneliyor.  İbadet  yapıyor.  Namaz  kıldığı  zaman  bir  insan,  onun  gönlüne
            Allah’tan  başka  bir  şey  gelmiyorsa,  maksûdum  Allah  demekle  kâzib
            değildir.
               Ama  herhangi  bir  ibadeti  yaparken  gönlüne  başka  bir  şeyler  gelirse,
            benim maksûdum Allah demekle yalancı oluyor. Maksûdu Allah ise gönlüne
            Allah’tan başka bir şey gelmeyecek. Allah’tan başka bir şey düşünmeyecek.
               Lâ  mevcûde  illallâh  makamı:  “Lâ  maksûde  illallâh”  makamında  “Lâ
            mevcûde  illallâh”  derse  küfürdür.  Yani  mevcûdâta  Allah  derse  küfürdür.
            Ama o makam onda tecellî edince, kendi cismi yok oluyor. Eşyanın cismi
            yok oluyor. Kim var? Allah’ın azameti var.
               Allah’ın tecellî zâtı var. Zât’ının nuru tecellî eder. İnsanlar esmâ nurunu
            isimlerden  görür.  Sıfat  nurunu  cisimlerden  görür.  Zâtının  nurunu  isimsiz,
            cisimsiz görür. Bir insanın kendi cismi ortadan kalkmazsa, kendi varlığından
            kurtulmazsa, eşyanın varlığı ortadan kalkmazsa, o varlık görünmez.
               Zengi Ata’ya rastlayan üç mürit meşâyih aramak üzere yola çıkıyorlar.
            Medrese  ilmini  bitirmişlermiş.  Zengi  Ata  ikamet  ettiği  köyün  sığırlarının
            çobanı  imiş.  Çıplak  ayakları  ile  dikenlerin  üzerinde  otları  yoluyor.  Bu
            durumu görüyorlar. Selam veriyorlar. Selamı alınca:
               “Siz, hoca mısınız?” diyor.
               “Evet.” diyorlar.
               “Peki nereye gidiyorsunuz?”
               Onlar da diyorlar ki:
   125   126   127   128   129   130   131   132   133   134   135