Page 134 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 134
134 Gül'den Bülbüllere
Nimetimizin şükründen aciziz. Cenâb-ı Hak, nimetimizi büyük vermiş.
Salih Baba da:
Seni Hak bilmeyen ol geçrevîler
Buluğa ermez anların imânı
Geçrevî: Eğri gören, sapık.
Meşâyihi tanımayanların imanları buluğa ermez. Buluğdan mânâ
“kemâl”. Kemâle ulaşmaz.
O kim âmâ durur ceşm-i basîri
Göremez Pîr-i Sâmi gibi cânı
Pîri Sami gibi bir pîri tanımayanların basiret gözü kör.
Âyet-i kerimede geçer: “Biz onların gözlerini kör, kulaklarını sağır,
dillerini lâl halk ettik.” buyuruyor Cenâb-ı Hak.
Kim bunlar? Hakkı, batılı seçmeyen göz kör, sohbet nasihat dinlemeyen
kulak sağır. Hak kelâm konuşmayan, sohbet nasihat konuşmayan dil lâl.
Onun için Peygamber Efendimiz de buyuruyor ki:
“Allah’a, âhirete iman eden hayır konuşsun. Hayır konuşmazsa sussun.
Allah’a, âhirete iman eden; vaaz, nasihat, hak kelâm dinlesin. Dinleye-
miyorsa kulaklarını tıkasın. Allah’a, âhirete iman eden hakkı, bâtılı seçsin.
Gözlerini yasaklardan korusun. Koruyamıyorsa gözlerini kapasın.”
Kelâm-ı kibâr var:
Gökde uçar iken indirdin beni
Vâdi-i virâna kondurdun beni
Vahşî hayvanlara döndürdün beni
Eyledin dilimi lâl kara bahtım
Gökte uçandan mânâ: Ruhumuz arş-ı âlâdan geldi. Yüksek bir âlemden
geldi. Vâdi-i virandan mânâ: Yıkılacak, yok olacak dünya. Yok olacak,
çürüyecek ceset.
Vahşi hayvanlara döndürdün beni
Eğer inancı olmazsa, inancını yaşamazsa hayvanî sıfatta kalıyorlar. İşte
hayvanî sıfatta kalanların gözü de kör, kulağı da sağır. Dili de lâl. Onun için
Cenâb-ı Hak, Habîbi hürmetine manevî elimizi, manevî gözümüzü, manevî
kulağımızı aça da, körlükten, sağırlıktan, dilsizlikten kurtulalım. Cenâb-ı
Hak buyuruyor ki:
“İnsanlar uykudadır. Ölünce dirilirler.”
İşte bu manevî organlarını açamayan insanlar uykudadır. Çünkü el, ayak
ve diğer organlar da emânettir. Âlettir. Ruhun terakkîsine ulaşması için
âlettir, emânettir.
İmâm-ı Âzam’ın ismi Nûman. Babası çok âlim bir kişi imiş. O kadar
âlim, o kadar takva, o kadar yasaktan sakınıyormuş ki, bir gün bir akarsu ile
gelen bir elma görmüş. Elmayı almış, ısırmış. O anda hatırına gelmiş.
Çiğnememiş. Koparmamış ama suyu gitmiş ağzına.
“Ben bunun sahibini bulayım da ondan helallik alayım.” demiş. Irmağın
geldiği yolu tutmuş. Bir bahçenin kenarına varmış. Bahçenin sahibini bul-
muş. Anlatmış: