Page 153 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 153

Tasavvuf Sohbetleri -1                                           153

            konuşuyordu.  Cennetten  atılınca  ondan  uzaklaştı.  Onunla  görüşemiyor  da,
            buluşamıyor da.
               3. Çok yüksek, aydınlık bir yerden bir karanlığa indi. Onun için işte 200
            sene ağladı.
               O cennette kalsaydı biz hep cennette olurduk. Kâfir, Müslüman olmazdı.
            Kâfir  olmasaydı,  cehennem  olmazdı  zaten.  Hepimizi  cennette  halk  ederdi.
            Bunlar Allah’ın hikmetleri. Hikmetlerden sual edilmez.
               İnanan,  inanmayan  bu  dünyada  ayıklanıyor.  Çünkü  cennete  imansız
            girilemiyor. Oraya amelsiz girilemiyor. Demek ki orada olsa insanlar, hep
            imanlı,  amelli  olacaklar.  Öyle  ise  bu  dünyaya  insanlar  kâfir,  mü’min
            seçilmesi için gelmişler. Âdem babamızın dünyaya inmesindeki tek sebep de
            budur.
               Hz.  Âdem  200  seneden  sonra  cennette  bir  yazı  hatırladı.  Bu  yazı:  “Lâ
            ilâhe illallâh, Muhammed’ün Resûlullâh.”
               Bunu cennetin en yüksek yerlerinde görmüştü. Ama bu yazıyı unutmuştu.
            200 seneden sonra aklına geldi. Gördüğü yazıyı hayâl etti: “Yâ Rabbî, ben
            cennette iken gördüm ki bu isimle Senin ismin birlikte yazılı idi. Anladım ki
            Sana bundan daha kıymetli isim olamaz.”
               İşte o zaman Cenâb-ı Hak affediyor. Tabii günahları bağışlanıyor. Âdem
            babamıza Cenâb-ı Hak suhuf indiriyor. Suhuf semavî kitap. İşte onun ameli,
            ticareti... Öyle ibadet yapacaksın, şöyle kazanacaksın diye emrediyor. İblis
            de dünyaya indi. Cenâb-ı Hak’tan mühlet istedi.
               “Yâ  Rabbî!  Ben  Hz.  Âdem’in  yüzünden  bu  felakete  uğradım.  Senin
            gadabına  uğradım.  Beni  dergâhından  uzaklaştırdın.  Beni  kulluktan
            reddettin. Benim bir dileğim vardır senden.”
               “Nedir senin dileğin?”
               “Bana kıyamete kadar ömür ver. Bana fırsat ver. Yetki ver. Âdem’den ve
            Âdem’in evlatlarından intikamımı alayım. Onların yüzünden ben kovuldum.”
               Verdi Cenâb-ı Hak, o yetkiyi ona.
               Hz. Âdem babamız bunu görünce çok mahsun oldu. O da Allah’a sığındı.
               “Ya Rabbi cennet gibi emniyetli mülkünde ben kendimi bundan kurtara-
            madım. Geldi, orda beni kandırdı. Cennetten attırdı. Sana isyan ettirdi. Buna
            bu yetkiyi verdinse, benim evlatlarım nasıl bundan kurtulacak?”
               O zaman Cenâb-ı Hak ne buyuruyor:
               “Tevhidim  ile  kurtulasın.  Resulümdür  Muhammed  hak  bilesin.  Sen  ve
            senin  evlatların  “Lâ  ilâhe  illallâh  Muhammedün  Resûlullâh”  derlerse
            İblis’ten kurtulurlar. O onlara bir şey yapamaz.”
               İnsanların  şeytana  karşı  en  büyük  silahı  bu.  Şeytan  bunu  duyunca
            kaçıyor. Ama bir şeytanımız var ki yüz bin defa “Lâ ilâhe illallâh” desek
            kaçıramayız.  Nefs-i  emmâremiz.  Nefsimiz.  Bunu  neyle  kaçıracağız?  Bunu
            ancak  bir  evliyâullâhın  yumruğunun  altına  vermek  lazım.  O,  onu  terbiye
            etsin. Ondan ancak böyle kurtulabiliriz.
               Kur’ân-ı  Kerim’de  bildiriliyor:  İskender  Zülkarneyn  Hazretleri  Çin
            Seddi’ni bağlamış. Çekmiş. Herkesin Ye’cüc-Me’cüc’ü vardır.
               Bunlar nefsin sıfatları. Nefsin avaneleri.
   148   149   150   151   152   153   154   155   156   157   158