Page 156 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 156
156 Gül'den Bülbüllere
yapıyormuş. Kar yağıyormuş, karın altında kalıyormuş. Kar onun üzerini
kapatıyormuş. Sabahleyin tekkenin dervişleri karları temizleyerek yol açmak
isterlermiş. Seyyid Sıbgatullahi Arvâsî onları ikaz edermiş:
“Aman dikkat edin. Şu kar tümseğinin altında Molla Abdurrahman var.
Onu incitmeyesiniz,” dermiş.
Meşâyih için tebliğ sünnettir. Gavs ile beraber 40 gün tebliğde gezmiş.
Kim Peygamberimiz’in vârisi ise tebliği yapar.
Biz kendimizi meşâyih olarak görmeyelim. Fakat bize bir emir vermişler.
Biz emir kuluyuz. Meselâ bu akşam burada çok izdihâm vardı. Herkes
bunalmıştı. Bütün insanlar ayakta idi. Bir abdest için ayrıldım buradan.
Sonra meyve getirdiler yemedim. Dedim ki Ramazan Bey’e:
“Bu cemaat bu kadar sıkıntı içerisinde. Ben bu meyveyi nasıl yiyeyim?”
Çünkü vicdan azabı duydum. Bana gerek Hacı Hanım gerekse başkaları
işte şöyle yoruluyorsun, böyle yoruluyorsun diyorlar. Ben aldırış etmiyorum.
Çünkü bu vazife bize verilmişse bundan iki türlü korkumuz var. Birincisi
vazifemizde noksanlık yaparsak, Allah korusun bize büyüklerimiz kahır
yaparlar. İkincisi de vebâl var. Ben gitmesem. Bir yerde otursam. Maddî
durumu müsâit olanlar gelir. Sıhhati mâni olmayanlar. Bir de zamanı müsâit
olanlar gelir. Biz gelemeyenlerin vebâlinden korkuyoruz. Ders alacak ihtiyar
bir kişi gelebilir mi? Gelemez. Onun için tebliğ vardır. Gezmemizin sebebi
budur. Ve de sünnettir.
İşte, Gavs Sıbgatullâh hazretleri de 40 gün doğuda dolaşıyor. Molla
Abdurrahman da yanında. Her köyde bir gün kalmışlar. Doğuda büryan
denilen bir yemek vardır. Kuzuyu keserler, gövdesini parçalamadan bir kuyu
vardır. Orada ateşi yakarlar. Küpün etrafını sıvıyorlar. Hiç hava almadan
orada o pişiyor. Altında pilav yapıyorlar. Çok lezzetli bir yemek oluyor.
Buna büryan derler. İşte her gittikleri köyde büryan yapmışlar. Getirmişler.
Pîri Tagi Hazretleri, müritleri ile beraber yiyorlar.
O sırada:
“Gel Abdurrahman, yemeğin yumuşak ve lezzetli yerlerinden ye
Abdurrahman, ye Abdurrahman. Sen yıllar boyu hiç et yemedin. Sen ye bu
etleri.” diyor.
40 günden sonra teveccüh yaparken Abdurrahman Tagi’ye de el vurmuş.
Sırtına vurunca kalp gözleri açılmış. O zaman elini dizlerine vurmuş.
Hayıflanmış:
“Eyvah. Boşuna yıllardır açlık çektim. Boşuna susuzluk çektim.
Boşunaymış. 40 gündür Gavs ile beraber geziyorum. 40 gündür Gavs bana
kuzu döşünü yediriyor. Bir saklamda (vurmada) beni maksadıma ulaştırdı.”
Demek ki ifademiz şu: Bizde riyâzet yok.
“Yiyin, için israf etmeyin.”
Yalnız midenizin haklarına tecâvüz etmeyin. Midenizin boşluğunun üçte
birini yemekle dolduracaksınız. Gâfil yemeyeceksiniz. İşte biz böyle
yapıyorsak riyâzet yapıyoruz. Nefsimize yedirmiyoruz. Niçin?
Efendim sultanım ruh-u revânım
Yani râbıtaya teslim olmuşuz. Cenâb-ı Hak râbıtada öyle bir ihsân halk
etmiş ki, hayalî râbıtayı yapa yapa nakşe geçiyor insanlar. Hayalî nedir?