Page 161 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 161

Tasavvuf Sohbetleri -1                                           161

            Efendimiz’in  Sıddîk-ı  Ekber  Efendimiz’e  vermiş  olduğu  zikir  talimi  hiç
            değişmemiş. Zamanımıza kadar böyle gelmiş. Büyüklerimiz zikri anlatırken
            ne diyorlar? Ağzınızı yumun, dişinizi dişinizin üzerine koyun. Dilinizi üst
            damağa yapıştırın. Kalbinizle Allah, Allah zikri yapın. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı
            Kerîm’de nasıl buyuruyor? Beni gizli, kalbinizden zikredin buyuruyor. Bu
            böyle.  Peygamber  Efendimiz,  Sıddîk-ı  Ekber  Efendimiz’e  de  aynen  böyle
            tarif ediyor mağarada:
               “Yâ yâr-i gârım Ebubekir! Ağzını yum. Dişini dişinin üzerine koy. Dilini
            üst damağına yapıştır. Sessiz zikir yap. Kalbine lâ ilâhe illallâh dedirt.”
               İşte  Nakşî  tarikatında  bu  zikir  değişmemiş.  Ama  diğer  tarikatlarda
            değişmiştir. Nakşî’nin diğer kollarında da bazıları cehrî zikir yapıyorlarmış.
            Nakşî demek hafî demek, gizli demek. Azîzân Hazretleri büyüklerimizden.
            Cehrî ile hafîyi birleştirmiş. O da emirle olabilir. Emirsiz olmaz.
               Mevlânâ’dan  önce  onların  silsilesi  nereden  geliyor?  Mevlânâ  kendisi
            kurdu. Şems-i Tebrizî onu irşâd etmiş. Ona yetki vermiş. Yetkiyi alınca o da
            tarikat  kurmuş.  Mesela,  Nakşibendî  Efendimiz  de  Emir  Külâl  Haz-
            retleri’nden emir almıştır. Tarikatta zâhir önemlidir. Zâhir şeriattır. Bir delil
            lazım.  Nakşibendî  Efendimiz’in  Emir  Külâl’den  müsaade  alması  hüccet
            olmuş ona. Şems’in Mevlânâ’ya izin vermesi bir hüccet olmuş ona.
               Şems’in  kendisi  hangi  tarikattanmış?  Bilinmiyor.  Cehrî  mi,  hafî  mi?
            Bilinmiyor. Hangi tarikattan olursa olsun. Mevlânâ tarikat kurmuş. Mevlevî
            tarikatını kurmuş. Seyyid Ahmet Rufâî Efendi, Rufâî tarikatını kurmuş.
               Nakşibendî Efendimiz’in ismi Muhammed idi. Niçin nakşî ismi verildi?
            Tarikatına ve kendisine niçin Nakşibendî denilmiş?
               Bunda hârikulâdelikler var. Görülmüş de onun için verilmiş, bu emir ona.
            Emir  Külâl  Hazretleri’ne  hizmet  görüyor.  Hizmetinde  hiç  eksiklik
            bırakmıyor. Bedenî ve malî hizmetini görüyor. Bedeni ile tekkede çalışıyor.
            Sâdık bir şekilde çalışıyor. Emir Külâl Hazretleri, Evlâd-ı Resûlullâh.
               Emir’in annesi diyor ki:
               “Emir benim karnımda iken şüpheli bir şey yediğim zaman o karnımda
            beni rahatsız ederdi. Ondan sonra anladım ki bu sıradan bir insan değil. Bü-
            yük bir insan olacak.”
               Sonra  genç  iken  güreş  meydanında  yine  kerâmetini  göstermiş.  Nak-
            şibendî  Efendimiz,  Emir  Külâl  Hazretleri’nin  elinden  tutup  ders  almamış.
            Her zaman onun sohbetine gidiyor. Sohbetini dinliyor. Hizmetini görüyor.
            Tekkenin iç işlerini, dış işlerini görüyor. Sohbetlerini dinliyor. Zikir yapıla-
            cağı zaman kaçıp gidiyor.
               Emir Külâl Hazretleri ona emir vermeseydi, tarikatı kuramazdı. Zâhirde
            bir hücceti, bir delili olacak. O zamanın meşâyihi ve ulemâsı, yine de itiraz
            etmişler. Kurmuş olduğu zikir usulüne itiraz etmişler:
               “Şeyhimiz Emir Külâl Hazretleri bunu böyle yaptırmıyordu. Nereden alı-
            yorsun böyle?” demişler.
               Tarikat  reislerine  Peygamber  Efendimiz  emrediyor.  “Zikri  şöyle  yap”
            diyor.  Ama  Nakşibendî  Efendimiz  doğmadan  önce  onun  büyük  bir  âlim
            olacağını tasavvuf âlimleri haber vermişler.
   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166