Page 162 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 162

162                                                Gül'den Bülbüllere

               Muhammed  Baba  varmış.  Emir  Külâl  Hazretleri  onun  müridi.  Emir
            Hazretleri’ni  Muhammed  Baba  güreş  meydanına  çekmiş  getirmiş.  O  da
            güreşçi.  Herkes  çok  görüyor,  uygun  bulmuyor  güreş  yapmasını.  Çünkü
            Fâtıma  evlatlarından  geliyormuş.  Bir  tanesi  vurgulamış.  “Neden  bidat
            işliyor?” demiş. “Ne lüzumu var?” demiş. Güreşi seyrederken o anda gaflet
            gelmiş.  Uyur  uyanıklık  arasında  bir  hâl  oluyor.  Kendisi  çamura  batmış.
            Sıçradıkça  batıyor.  Sıçradıkça  batıyor.  Güreşteki  Emir  Külâl  Hazretleri
            geliyor. Elinden tutup, çamurdan çıkarıyor. O anda gözünü açıyor. Açıyor ki
            Emir yakınına gelmiş onun yüzüne bakıyor ve diyor ki:
               “Fatıma evlatlarının gücünü bu yönde de kullanıyorlar ki, çamura düşen-
            leri kurtarsınlar.”
               Peygamber  Efendimiz  de  güreş  tutmuş.  Ebu  Cehil  ile  güreş  tuttu.  İbni
            Mesud ufak tefek biriymiş. Bir deve çobanının oğlu. Müslüman olmuş. Ebu
            Cehil güçlü kuvvetli. Buna kızıyor. Kulaklarını koparıp eline vermiş. O da
            ağlayarak  Peygamber  Efendimiz’e  gelmiş.  Herkes  üzülüp  ağlarken
            Peygamber Efendimiz gülmüş. Hikmetini açıklamış. Demiş ki:
               “Yâ İbni Mesud üzülme. O senin kulağını koparttı. Ama sen onun başını
            keseceksin. Hem de yakın zamanda başını keseceksin.”
               Bedir  Muharebesi’nde  Ebu  Cehil  düşmüş  inliyor.  İbn-i  Mesud  buna
            rastlıyor.
               “Yâ Eba Cehil, nedir senin bu iniltin?”
               Bakıyor ki İbn-i Mesud, o zaman Ebu Cehil:
               “Yâ İbni Mesud, ölmem bir şey değil. Ama senin gibilerin elinden ölmem
            bana ar geliyor. Senin baban benim deve çobanımdı.” diyor.
               İbn-i Mesud:
               “Sen yine mi konuşuyorsun?” diyor. Kesmeye başlıyor.
               Ebu  Cehil:  “Boğazımdan  kesme.  Ensemden  kes  ve  bir  ricam  var.  Beni
            boynumdan kaldır. Bu Ömer bin Hişam Vaht yolunda ölmüş gitmiş. Bunu da
            bildir.” diyor.
               “O benim bileceğim iş.” diyor ve İbni Mesud başı kesiyor. Kesiyor ama
            götüremiyor. Gücü yetmiyor. Yuvarlaya yuvarlaya götürüyor. Diyor ki:
               “Ya  Resulallâh  işte  Ebu  Cehil’in  başı.”  Baş  yuvarlanmış  şeklini
            kaybetmiş, tanınmıyor.
               Peygamber Efendimiz diyor ki:
               “Ben  oğlan  iken  güreştim,  arkası  yaralandı.  O  yaranın  izi  vardır
            muhakkak.  Cesedini  göreyim  de  iz  varsa  odur.  Her  nebînin  bir  firavunu
            vardır. Benim firavunum da Ebu Cehil’di.”
               Peygamber  Efendimiz  geliyor.  Cesede  bakıyor.  Çocukken  güreştikleri
            yerde taş varmış. Taşla arkası yarılmışmış. Orada yara izini görünce:
               “Tamam, bu Ebu Cehil.” diyor.
               Ebu Cehil’in ismi Ömer bin Hişam. İki Ömer vardı. Gavur oğlu Ömer,
            Hattab’ın oğlu Ömer. Peygamber Efendimiz, şöyle dua etti:
               “Bu iki Ömer’in biri ile dini yücelt.”
               Hattab’ın  oğlu  Ömer’e  nasip  etti  Cenâb-ı  Hak.  Fakat  ikisi  de  güçlüler.
            Kuvvetliler. Ama Ebu Cehil zenginlikte daha güçlü. Ülkenin en zengini o
   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166   167