Page 166 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 166

166                                                Gül'den Bülbüllere

               İnsanlar Beytullâh’ı bir ilme’l yakîn bilirler.
               Beytullâh için sadece Cenâb-ı Hakk’ın bir emri var: “Gelin buraya, tavaf
            edin.” diye.
               Hakikatte Beytullâh insanların kalbidir. Çünkü Beytullâh Halil’in evi. O
            yapmıştır. Allah’ın emri ile. Ama insanların kalbi  Allah’ın evidir. O kalbi
            Allah yapmıştır. Hangi insanın kalbi? Evliyâullâhın kalbi. Çünkü evliyâul-
            lâhın kalbi açılmış. Bir insanın kalbi açılmazsa velî olamaz. Bir insanın kalbi
            açılırsa  veli  olur.  Bir  velî  bir  âleme  mukabildir.  Bir  velînin  maneviyattaki
            vücudu dünyadan büyüktür.
               Vaktin  padişahı  Muhyiddîn-i  Arabî  Hazretleri’nin  türbesine  gitmiş,
            ziyaret etmiş. Tekkenin dervişlerinden birisine denemek için demiş ki:
               “Derviş şeyhini nasıl biliyorsun?”
               Derviş derin bir ahhh! çekmiş:
               “Şevketlim, ben şeyhimden nasıl bahsedeyim, haddim mi?” demiş.
               Kelâm-ı kibârda:
               Bir Yusuf-u cemâl server-i hûban
               Hazret-i Sâmi’den gösterir nişan
               Kâbil mi vasfını şerh etsin zeban
               Yandırır büsbütün dünyayı zülfün
               Evliyâullâhın  yüzünde  bir  perde  var.  O  perdeyi  her  kim  açarsa  o  yüzü
            görür. O perdeyi herkes açamaz.
               Hadis-i Kutsî:
               “Biz  velîlerimizi  yeşil  kubbenin  altında  gizledik.  Onları  bizden  başka
            kimse bilemez.”
               Kul  nasıl  bilebilir?  Ancak  bir  büyük  insandır  diye  biliyoruz.
            Büyüklüğünü  bilemeyiz.  Onun  büyüklüğü  ölçülemez.  Cenâb-ı  Hak  hiçbir
            mekâna sığmaz. Bir velisinin gönlüne sığarsa onun büyüklüğü ölçülür mü?
               İşte derviş padişaha onun için ah çekerek:
               “Mümkün mü ki ben size şeyhimi anlatayım. Yalnız şöyle söyleyebilirim:
            Benim şeyhimin yüzünü gören cehenneme girmeyecek. Cehennem haramdır.
            Cehennem yakmayacak onu.” deyince padişah:
               “Derviş  sen  ne  büyük  dâvâ  ettin.  Senin  şeyhin  Hz.  Peygamber’den  de
            büyük mü? Hz. Peygamber’i Ebu Cehil, Ebu Leheb gördüler. Bunlar ateşle
            ihtâr edilenler.”
               Şevketlim demiş:
               “Onlar  Peygamber  Efendimiz’in  nübüvvetini  görmediler.  Ebu  Talip’in
            yetimini hakir gördüler de onun için.” diyor.
               Sonra aşere-i mübeşşereyi sayıyor. Cennetle müjdelenen on kişiyi.
               Derviş devam ediyor:
               “Benim şeyhimin de velâyetini görenlere cehennem haramdır.”
               “Senin şeyhin Peygamber Efendimiz’den büyük mü?” diyor padişah.
               “Hâşâ Estağfurullâh Peygamber Efendimiz on sekiz bin âleme mukâbil.
            Benim  şeyhim  bir  âleme  mukâbil.  Peygamber  Efendimiz’in  nübüvvetini
   161   162   163   164   165   166   167   168   169   170   171